25 Ekim 2009 Pazar

izmir

İzmir Mutfağı
Yaklaşık 5 bin yıllık tarihi geçmişiyle 36 medeniyeti barındırmış bir kentimiz İzmir. Bu topraklar üzerinde yaşayan çeşitli insan topluluklarının kültürel etkileşimi, coğrafi koşullar, doğanın sunduğu nimetler ve en önemlisi de zeytinyağı... İşte İzmir mutfağına biçim veren etkenler.

İzmir mutfağında neredeyse 2500 yıldır zeytinyağı kullanılıyor. Bunun en önemli kanıtı, Urla'daki Klazomenai İyon antik kentinde bulunan ve dünyadaki zeytinyağı fabrikalarının en eski örneği olan 'Zeytinyağı İşliği'. Hal böyle olunca yemeklerin tadına doyum olmuyor; özellikle de ot yemeklerinin.

Bir de Gazeteci A. Nedim Atilla'dan aktaralım. Atilla, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı'ndan çıkan 'Tarihten Günümüze İzmir Mutfağı' adlı kitabında yöre mutfağında Girit etkisini şöyle anlatıyor: "Giritli dostuma bir gün yanılıp da sormuştum. 'Kaç çeşit ot yersiniz?' diye. 'Keçinin yediği her otu biz de yeriz, keçiye dokunmuyorsa bize de dokunmaz.' demişti." Atilla, Girit sofrasını 'yeşil sofra' diye tanımlıyor ve yeşillik olmayan sofraya da oturmadıklarını söylüyor. Sarmaşık, ebegümeci, ısırgan, cibez, stifno, turpotu, ısırgan, kenger, hindibağ, şevket-i bostan, gelincik, labada, kuşotu, sinirotu, helvacık, radika, deniz börülcesi, kuşkonmaz, arapsaçı, marata, tarlaçakısı, tarla çivisi, su teresi İzmir ve kıyı Ege'de en çok tüketilen otlar arasında. Bu yemeklerin sırrı, otların mümkün olduğunca az haşlanıp yeşil rengini koruması ve limon suyu ve sızma asidi 0.5'ten az olan zeytinyağı ile tatlandırılarak ılık yenmesi. Giritlilerden İzmir mutfağına giren oldukça fazla yemek var. Kabak, börülce, semizotu, radika ve arapsaçı ile yapılan ve zeytinyağlı bir yemek olan Kipohorta (Çiporta); gelincik otu, ısırgan ve tere ile yapılan Gelincik böreği, Kuzu etli şevket-i bostan, Trança çorbası, Dalgan (ısırgan) salatası, Girit pilavı, Mantarlı karides güveç, Kabak pabucaki, Haşlama kalamar dolma, Zeytinyağlı turpotu yemeği, Midyeli pilav. Bir de unutulan bir yemek var ki, dillere destan: Salyangoz yahnisi.
Geleneksel yemekler İzmir denince Sütlü balık yemeden dönmek olmaz. İzmir'de balık ve deniz ürünleri üzerine müthiş bir mönü çıkıyor karşınıza. Tuzda lagos, Subye yumurtası güveci, Balık köftesi, Sardalya buğulaması, Asma yaprağında barbunya, Midye kızartması, Midye dolması, Dilbalığı fileto şiş, Kâğıtta sardalya, Kefal balığıyla hazırlanan Kakavya, papalina balığından yapılan Papalina tavası... Nedim Atilla'dan geleneksel İzmir yemeklerini aktaralım isterseniz: Akıtma, Bulamaç çorbası, Dalgan döndermesi, Fava, Fırında kabak, Gerdan kebabı, Ispanak kıtır ve sufle, İzmir böreği, Koruklu dana yahni, Sardalya sarma, Yoğurtlu taze börülce...
İzmir mutfağında Boşnaklar, Arnavutlar, Levanten ve Yahudilerin de önemli bir etkisi olmuş. Selanikliler İzmir'de özellikle paça-çorba kültürünü yaygınlaştırmışlar. Sebze yemeklerinin bir kısmı da ortak. Örneğin; kemer patlıcan, ayşekadın fasulye ve enginar yemekleri...

Enginardan söz etmişken önemli bir ayrıntıya dikkat çekelim; Selânik'te ve İzmir'de enginara soğan konmuyor. Nedim Atilla, yemeklerin başka bir özelliğine daha dikkat çekiyor: Her şeyin ince ince doğranması, az suda ve kısık ateşte pişirilmesi. Selaniklilerin İzmir'e taşıdığı diğer yemekler Susamlı kumru, Estafno denilen tatlı, mayalı ekmek, Selânik tatlısı, kanela ve bademden yapılıp sıcak içilen Somata...
Priştine'den gelen Arnavut yemeklerinden Elbasan tava, Arnavut ciğeri, Priştine tavası ve Kirde kebabı İzmir mutfağına özgü yemekler arasında sayılıyor. İzmir'e özgü bir börek olan Boyoz'u unutmamak gerek. Musevilerin yöre mutfağına ekledikleri bu nefis börek hâlâ Alsancak'ta bir fırında üretiliyor. La Mer restoranın sahibi Bülent Alpman bizi Dostlar Fırını'na götürüyor. Boyoz yiyemiyoruz; sadece Halim Usta bize dondurulmuş boyozları gösteriyor. "Sabah 06.30-11.00 arasında gelmeniz lazım" diyor Halim Usta. Boyoz'un özelliklerini ondan öğreniyoruz: Hamur yoğrulup top şeklinde 2-3 saat tavada dinlendiriliyormuş. Tabak genişliğinde elle açılıp tekrar dinlendirilen hamur, elle sallanıp tekrar açılıyor ve rulo yapılıp 1-2 saat dinlendiriliyor. Hamur kopma kıvamına geldiğinde tavalara sıralanıyor. Hamurun özelliği şöyle: Un, çiçek yağı ve tahin karışımı... Fırından acayip bir ısı yükseliyor. Halim Usta fırının kapağını açıp peynir tenekelerinde suda pişen yumurtaları gösteriyor. Yumurtalar 100 derece ısıdaki fırına 11.00'de konulup akşam 17.30'da çıkıyor. Bunları Yahudilerin yediklerini söylüyor Halim Usta... Yahudi mutfağından diğer örnekler; Pırasa köftesi, Kabaklı fritada (börek), Avas con Espinaka (Ispanaklı kuru fasulye), Ayva peltesi ve Falafel.
OT DEYİP GEÇMEYİN...
Arapsaçı Yapraklarında bulunan ve uçucu bir yağ olan rezene sayesinde anasona benzer etkili ve güçlü bir kokuya sahiptir. Gaz söktürücü ve süt artırıcı etkileri vardır. Kökü idrar artırıcı olarak kullanılır.
Acı soğan Yaban sümbülünün soğanıdır. İzmir Alaçatı civarında yetişir. Acı olduğu için iki kere haşlanır; üzerine zeytinyağı ve limon dökülerek yenir.

Ebegümeci Zeytinyağlı yemeği yapılan bu bitki yurdumuzun değişik yörelerinde yetişir. Kol ve bacak çürüklerinde, ciltteki şişlik ve çıbanlara losyon şeklinde tatbik edilen bitkinin yaprakları kaynatılıp içildiğinde sinirleri kuvvetlendirir.
Turp otu Haşlanıp salata olarak yenildiği gibi kavrulup üzerine yumurta kırılırak da yenir. İçerdiği uçucu yağlardan dolayı canlandırıcı, sinirleri teskin edici, ağrı dindirici özellikleri vardır.
Denizbörülcesi Deniz kıyılarında suyun gel git yaptığı yerlerde sular çekildikten sonra yetişen bu bitki, tuzlu, ekşi ama çok lezzetlidir. Daha çok ilkbaharda tüketilir; çünkü sonbahara doğru deniz tuzunu iyice içine çeker. Haşlanarak salatası yapılır. İyotlu topraklarda yetiştiğinden iyot eksikliğine bağlı guatr hastalığına iyi gelir. İdrar artırıcı ve kuvvet vericidir. Çiğ tüketildiğinde mutlaka sirke kullanmak gerekir.
Şevket-i bostan Süt dikeni olarak da bilinir. Kuzu etiyle yemeği yapıldığı gibi haşlanıp salata olarak da yenir. Haşlama suyu sabahları aç karnına içildiğinde böbrek taşı ve kumu için iyi gelir. Yaşlanmayı geciktirici etkisi vardır.

Cibez Türklerin 'cücük' dedikleri yabani lahanadır. Yumuşak ve lezzetli olan bu bitki haşlandıktan sonra zeytinyağı ve limonla tatlandırılır.
SAĞLIKLI MUTFAK
İzmir denince akla sağlıklı, insanı fazla yormayan, hafif yemeklerden oluşan bir mutfak gelir. Özellikle zeytinyağı İzmir mutfağı’nın baş tacıdır. Sabah kahvaltılarının vazgeçilmezidir zeytinyağı aynı zamanda. Zeytinyağının yanında çeşit çeşit yabani otları ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan bağları unutmamak gerek… Ve tabii balık…
İzmir mutfağı, Ayvalık gibi Ege mutfağının tipik özelliklerini taşır. İzmir denince akla ilk gelen Kumru sandviç, buzlu badem ve Kordonboyu’dur. İzmir mutfağına özelliğini veren yabani ot yemekleri, Ege’nin ot cenneti Tire yöresinde yoğunlaşır. Ot kavurması, Sarmaşık ve Kuşkonmaz Kavurması diğer ot yemeklerinin yanında göze çarpanlardan. Bir de ısırgan otundan yapılan Okma var. İzmir ve yöresinin yemekleri de çeşit açısından son derece zengindir. Başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz. Tarhana Çorbası: Yaz mevsiminin sonuna doğru un, yoğurt, bol domates, kırmızı biber, İzmir’e özgü yabani otlar önce kazanlarda pişirilir, daha sonra ekşimeye bırakılır, kurutulur, el ile ovularak, un haline getirilen tarhanalar, iyice kurutulup, kışa saklanır.Soğuk kış günlerinde et suyu ile pişirilip, kızarmış ekmekle sıcak sıcak servis yapılır.Tarhana çok lezzetli, besin değeri yüksek yöresel bir çorbadır.Keşkek: Özellikle düğün ve bayram yemeği olarak bilinir. Taş dibeklerde döğülerek kabuğu çıkarılmış yumuşak buğdayın, koyun etiyle büyük kazanlarda ve bol odun ateşinde iyice pişirilmesiyle oluşan keşkek, düğünlerde misafirlere ikram edilir.Kalaylı bakır sahanlarda ikram edilen keşkeğin üstüne salçalı ve kırmızı biberli tereyağı dökmekte adettir.Zerde: Keşkek gibi özel günlerin yemeğidir. Tatlı olarak sofraya en son getirilir. Nişasta, pirinç ve şekerden yapılıp, üzerine tarçın ilave edilir.Sura: Özellikle Kurban Bayramından sonra yapılan bir yemektir. Kurban etinin kaburga kemiklerinin bulunduğu bölüm kesilerek, büyük et parçası çıkarılır.Kaburga kemikleriyle et kısmının arası tuz ve baharatla oğulduktan sonra, iç pilavla doldurulur. Doldurulan kısmın etrafı pişerken pirinçler dağılıp dökülmesin diye yorgan iğnesiyle dikilir. Kuzu tenceresi denilen büyük bakır tencerede pişirilir. Daha sonra bir tepsiye alınarak, üzeri salçalı tereyağ ile yağlandıktan sonra, fırına sürülür. Pembeleşinceye kadar kızartılır.Sıcak olarak servis yapılır.İzmir Köftesi: Et iyice döğüldükten sonra soğan suyu, tuz , karabiber ve diğer baharatlar, ekmek içi ve yumurta ile yoğrulur.Köfte şekil verilerek, yağda kızartılır. Üzerine domates konularak pişirilir. Sıcak servis yapılır.Papaz Yahnisi: Dana eti doğranarak toprak bir tencereye konur. İçine soğan, sekiz-on tane bütün sarmısak, tuz, biber, kimyon ve sirke ilave edilir. Hiç su konulmadan tencerenin kapağı buhar çıkmayacak şekilde sıkıca kapatılarak, pişirilir.Mücmeri: Kıyma ve soğan yoğrulur.Haşlanmış pirinç ile karıştırılıp, ovulur. Macun haline gelince yumurta, maydonoz ve tuz ilave edilir. Üstü örtülüp bir süre dinlendirildikten sonra, yağda kızartılır.Pirinçli Domates Dolması: Domates rendelenir, tereyağında biraz pişirilir. Birkaç domatese bir çorba kaşığı tereyağ yeterlidir. Et suyunu koyup, kaynattıktan sonra, içine biraz tuz atıp, pirinç salınır. Fındık büyüklüğündeki köfteler, tepsiye serpilen una bulanır, daha sonra kaynayan pirinç suyunun içine salınır ve pişirilir.Kol Böreği: Alt üst böreği hamuru ile olur. İstenildiği kadar beze tutulur. Açılır ikiye katlanır, peynirli veya kıymalı iç konur. İzmir’de genellikle ıspanaklı yapılır. Ispanak kavrulursa ağır olur. Temiz yıkanıp, doğranan ıspanaklara ince doğranan bir soğan, tuz, karabiber karıştırılıp, böreğin içine katılır, rulo şeklinde sarılır. Sonra tepsiye sıralanıp, kesilir. Üzerine bol zeytinyağı sürülüp, fırına verilir. Pişince üzerine tepsi kapatılır. Gerdan Tatlısı: Kurban Bayramlarında özellikle kurban etinden yapılan baharatlı bir et tatlısıdır. Kurbanın boyun kısmı önce çok az bir tuzla haşlanır. Sonra pişmiş et lifleri didiklenerek, kemiklerden ayrılır. Üzerine et suyu, şeker, tarçın, karanfil gibi baharatlar atılarak, ağdalı bir hal alıncaya kadar pişirilir. Pişmeden biraz önce içine kayısı ve kara erik kurusu ile kavrulmuş badem veya çam fıstığı ilave edilir, yemek üzerine sıcak olarak yenir.Radikal Salatası: Yabani bir ot olan radika, İzmir ve çevresinde şifalı bir yiyecek olarak kabul edilmektedir. Pek çok çeşitleri olan bu ot cinsinin, temizce yıkanmış, bol su ile haşlanmış, üzerine bol limon ve zeytinyağı ilave edilmiş salatası servis yapılır.Zeytinyağlı Taze Fasulye: İnce doğranmış bir adet kuru soğan yarım su bardağı kadar zeytinyağında biraz öldürülür, üzerine ayıklanmış doğranmış taze fasulyeler ilave edilir, biraz kavrulur, üzerine bolca rendelenmiş domates, tuz, biraz şeker ilave edilir. Daha sonra yeteri kadar sıcak su ilave edilip, kısık ateşte pişirilir. Tencerede soğutulup, servis yapılır.Telkadayıf: Türkiye’nin hemen her yöresinde çok lezzetli yapılan besin değeri çok yüksek olan telkadayıf İzmir’de de çok sevilen tatlıların başında gelir. Eritilmiş margarin ve tereyağı karışımı telkadayıflara iyice yedirilir. Yağlanmış tepsiye serilir, üzerine bolca dövülmüş ceviz dökülür, tekrar yağlanmış kadayıf serpilip, bastırılır. Orta hararetli fırında pembe renkli pişirilir.Biraz ılıyınca üzerine soğuk şurup dökülür.Arzu edilirse, üzerine bir parça kaymak koyup, servis yapılır.Kaymaklı Dondurma: Yazları çok sıcak olan İzmir’de güneş körfezde batarken, dondurma yemek bir alışkanlıktır. İzmir’ in kaymaklı dondurması nefis lezzetiyle hem serinlik hem de sıcak nedeniyle gün boyunca vücudun harcadığı enerjiyi geri verir. Süt, şeker, ve salep bir tencerede pişirilip, kavrularak, soğutulur. Buzdolabının buzluğunda ve ara sıra karıştırarak, iyice donması sağlanır, fıstıklarla süslenir.

manisa

MANİSA


ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ
Manisa; Hitit, Frigya, Lidya, Pers, Makedonya (İskender), Bergama, Roma ve Bizanslılardan sonra 1076’da Selçuklu Türkleri tarafından fethedilmiş, bu bölgeye Türkmen boyları yerleştirilmiş, Hıristiyanlar Ege adalarına çekilerek Ege bölgesi gibi Manisa da Türkleşmiş ve bu bölgede 1076’dan bu yana Türk-İslâm kültürü yerleşmiş ve kökleşmiştir. Türklerden önceki kültürler unutulmuş sâdece şehir, saray ve heykel kalıntıları kalmıştır. Manisa bölgesinde sâdece Türk-İslâm kültürü hâkimdir.
Zaman içinde yaşam koşullarında meydana gelen değişiklikler geleneklerde de kendini göstermektedir. Ancak küçük yerleşim birimlerinde, eski gelenek ve göreneklerin birçoğu hala yaşatılmaktadır. Geleneksel ritüeller daha çok kız isteme, söz kesme, nişan, düğün, hastalık, adak adama ve asker uğurlama gibi olaylarda yoğun bir biçimde görülür.
DÜĞÜN
Düğünler, düğün sahiplerinin sosyal ve ekonomik durumlarına, yaşadıkları yöreye göre farklılıklar gösterir. Düğün gelenekleri özellikle kentsel kesimde eskiye oranla daha sadeleşmiş görünmektedir. Manisa Merkez’de kaybolmaya yüz tutmuş eski düğün gelenekleri kısaca şöyledir: Erkek tarafı kızın evine görücü gönderir. Kız görücüler tarafından beğenildiği takdirde, birkaç gün sonra erkeğin yakınlarından birkaç kişi, kız evine giderek kızı ister. Kız evinin büyükleri birkaç gün düşünme süresi ister. Kızın babası, babası yoksa evin büyüğü, bu evliliği uygun gördüğü takdirde, düşünme süresi sonunda tekrar gelen erkeğin ailesine süslü bohça ya da şase içinde kravat, çorap v.b. hediyelerle birlikte bir mendil verilir ki buna “söz mendili” denilir. Mendil verildikten sonra, oğlan evine “söz şerbeti” denilen şerbet ikram edilir ve nişan günü kararlaştırılır.Nişan gününden önce, kıza alınan çeşitli armağanlar “nişan selesi” adı verilen süslenmiş seleler içine konularak kız evine gönderilir. Bu seleler bir süre muhafaza edilerek tebrik etmeye gelenlerin görmesi sağlanır. Nişan için tespit edilen tarihte, erkek evi akraba ve yakınlarını toplayarak kız evine giderler, kendi aralarında eğlenerek nişan yüzüklerini takarlar. Nişanlılık süresi içine tekabül eden dini bayramlarda kız evi damada, oğlan evi geline giyecek türünden hediyeler alır, kurban bayramında ise kız evine gönderilen hediyelere süslenmiş bir koç ilave edilir.Eski düğünler çarşamba, perşembe, cuma veya cuma, cumartesi, pazar olmak üzere üç gün sürerdi. Düğünden önce oğlan evi, kızın çeyizlerini almak üzere araba gönderir, kızın arkadaşları veya kardeşleri çeyiz sandıklarının üzerine oturur ve oğlan evi bahşiş vermeden kalkmazlardı. Çeyiz, kızın gelin gideceği eve serilerek, isteyen bayanların evi ziyaret ederek çeyizi görmesi sağlanır, buna “çeyiz bakma” denir.Gelin gitmeden önce gelin hamamı ve düğünden önceki akşam kına gecesi yapılır. Kına gecesinde kadınlar kendi aralarında eğlenir ve kızın ellerine kına yakılır. Düğün günü oğlan evi gelini almaya geldiğinde, gelin evden çıkmadan önce babası, maddi gücüne göre kızın beline altın, gümüş ya da kırmızı kurdeleden bir kuşak takar, gelin at veya otomobil ile baba evinden alınarak, geze geze damadın evine götürülür. Damadın evine gelindiğinde, gelin içeri girerken başına buğday, leblebi, şeker veya para serpilir, orada bulunanlar tarafından toplanan buğday, para ya da şeker bereket getirmesi için muhafaza edilir. Gelin damat evinde yüzü kapalı oturur, akşam yemeğinden önce, damat gelinin duvağını açarak yüz görümlüğü adıyla anılan bir takı takardı. Yemekten sonra damat arkadaşlarıyla yatsı namazına camiye gider, namazdan çıktıktan sonra ellerinde yanan mumlarla eve dönülür ve damat sırtı yumruklanarak eve bırakılırdı.
YÖRESEL YEMEKLER:
Manisa yöresi, uygun iklim koşulları, ekilebilir alanların genişliği ve verimliliği nedeniyle, kimi yerlerde yılda birkaç ürün alınabilen, bağ ve bahçe tarımının yaygın olduğu bir ilimizdir. Sebze ve meyve çeşitliliğinin yanı sıra, malzemeleri çok taze kullanabilme imkanı da yöre mutfağının önemli bir özelliğini oluşturmaktadır. Bu unsurların yanı sıra, tarihi geçmişi ve aldığı göçlerin de Manisa mutfağına etkileri olmuş, farklı yemek kültürlerinin karışımı yöre mutfağına zenginlik katmıştır.Türk mutfağında yer alan belli başlı çeşitlerin hemen hepsi yöre mutfağında yer almakla birlikte, özellik arz etmesi bakımından aşağıda verilen tariflerin, yöreye özgü veya yaygın kullanılan tarifler olmasına özen gösterilmiştir.
Manisa Kebabı
Odun Köftesi
Simit Ekmeği
Ekmek Dolması
Nohutlu Mantı
Börülce Tarator
Alaşehir Kapaması
Şevket-i Bostan
Yaprak Sarması
Sinkonta
Mantar Tatlısı
Höşmerim
Kula Güveci
Kabaklı Pide
Kula Şekerli Pidesi
Su Böreği
YÖRESEL GİYİM:
Erkekler başa kırmızı fes ve çelep sarığı, bedenlerine pamuklu alacadan dikilmiş yakasız önden tek düğmeli entari giyerler. Bele kuşak sarılır. Ayaklara kalçın veya kara yemeni; köylerde çarık ve nalın da giyilir. Kadınların mahallî kıyâfeti ise: Ayakta kısa konçlu, burnu püsküllü sarı çizme, el örgüsü kısa kırmızı çorap, çok renkli el dokuması pamuklu bir çitare, canfesten yapılmış beli uçkurlu bol şalvar, aynı renkli uzun kollu entaridir. Başta çeşitli renkte işlemeli fes, fesin üzerinde boncuklu oyalı yazma, uçları çene altından dolaştırılarak başın üzerine bağlanır. Alna iki dizi altın, kollara aynalı bilezik takılır. Boyunda da altın vardır. Manisa yöresi geleneksel giysileri çevre koşulları, sosyal ve ekonomik durum gibi etkenlerle farklılıklar göstermektedir. Son yıllarda ulaşım ve iletişimin hızla gelişmesi nedeniyle yöresel özellik gösteren giysiler, yerini çağdaş giysilere bırakmış, geleneksel giysiler daha ziyade belirli gün veya törenlerde giyilir olmuştur.
Kadın Giysileri
Baş kuşamı olarak günlük giysilerde iki oyalı yazma kullanılır. Kenarları pul, boncuk ya da bitkisel öğelerle (karanfil, buğday sapı vb) oyalanmış birinci yazma üçgen yapılarak başa örtülür, uçları çene altından dolanıp, ensede ya da tepede bağlanır. Başka bir yazma ise rulo yapılarak üçgen kısmı öne gelecek şekilde alna bağlanır. Özel günlerde ise başa örtünün üzerine tepelik, alna mançın ya da gümüş alınlık, yanağın iki yanına da uçlarında tozaklar sallanan kemik ya da çitlenbik ağaçından yapılmış yanaklık takılır. Nişanlı kızlar ve yeni gelinler en üste birde al bez bağlar. Al bez kare formundadır ve üçgen şeklinde ikiye katlanarak oyalı yazma gibi ensede bağlanır. Üzeri tamamen pullarla işlenebileceği gibi, sadece üçgenin üste gelen kısmının işlendiği de olur. Kenarlarına püskül, pul veya boncuklardan oya yapılır.Beden giyiminde en alta pamuklu dokumadan yapılan iç gömlek giyilir. Genellikle kol ve yaka kenarları ile etek uçları oyalanır yada nakışlanır. Şalvar kullanım amacına göre pazen, saten ya da kadifeden yapılır. Paçaları lastikli olan şalvarın, ağ uzunluğu diz hizasındadır. Bazı yörelerde iç gömleğin üzerine “delme” denilen, boyu göğüs altında biten, kolsuz, önden açık yelek türünde bir giysi giyilir.İç kuşam tamamlandıktan sonra üzerine, boyu ayak bileğine kadar inen üçetek giyilir. Üçetek saten olabileceği gibi, çitare, beşyol, tren yolu gibi isimler verilen çizgili kumaşlardan da yapıldığı olur. İçi astarlanan üçeteğin, kol boyu cepken kolundan 10-15 cm uzun olur. Yöre farklılıklarına göre üçeteğin öndeki iki parçası belin arkasına dolanıp, değişik şekillerde bağlandığı gibi serbest bırakıldığı da olur. Bazı yerlerde üçetek yerine uzun entari giyildiği de görülür.Üçeteğin üstüne belin arka kısmına yörede dokunan kaba kumaşlardan yapılan, uçlarında püskülleri olan arkalık (bel kuşağı, dongurdaklı kuşak) bağlanır. Ön kısma ise “çekki”, “öncek” gibi isimlerle anılan önlük bağlanır. Önlük; yapağı yünden el dokuması kumaşlardan yapılabildiği gibi, beyaz ya da renkli hazır kumaşlardan yapıldığı da olur. Önlüğün üzeri renkli iplerle nakışlanır ve etek uçlarına püskül ya da fırfır dikilir. Ailenin ekonomik durumuna göre bele gümüş veya bafon kemer takılır.Kadın kıyafetinde en üste cepken giyilir. Eskiden mor kadifeden yapılan cepkenlerin; önü, arkası, kolları sim ya da sırma işlenip, içi astarlanırdı. Ancak günümüzde bu tür işlemeler yapılmadığı için “ilbade” denilen saten kumaştan yapılan işlemesiz cepkenler giyilmektedir. İlbadelerin kol, yaka ve etek uçları sutaşı veya pullarla süslenir. Ayağa elde örülmüş, kısa konçlu, nakışlı yada düz renkli çoraplar giyilir. Ayakkabı olarak manda gönünden yapılan, burun ucu yukarı kalkık olduğu için “göğe bakan” denilen konçu ayak bileğini örtecek yükseklikte olan çarık çizme giyilir.
Erkek GiysileriGeleneksel erkek giysilerini yörede kullanılırken bulmak mümkün değildir. Bu giysiler yerini hızla çağdaş giysilere bırakmıştır. Ancak halk oyunları gösterilerinde orijinallerine uyularak yapılan giysiler giyilmektedir. Başta kırmızı renkli fes bulunur. Fesin üzerine rengarenk iğne oyaları ile süslenmiş yazma sarılır. Bedene ham bez ya da çitare denilen kumaştan yapılmış, yakasız, önden açık uzun kollu gömlek giyilir.
Gömleğin üzerine dar kesimli, boyu göğüs altında biten, uzun kollu, içi astarlı cepken giyilir. Cepken genellikle mavi veya gri gabardin ya da çuha kumaştan olup, önü, arkası ve kolları sırma veya siyah kaytanla işlenir. Camedan ya da kartal kanadı denilen parça, cepkenin üzerine giyilir. Önü, cepkenin işlemelerinin görülebilmesi için açık ve düğmesizdir. Kanat denilen parçalar bedene omuzdan dikilmiştir. Tüm beden ve kanatlar siyah kaytanla işlenir.
Zeybeklerin kötü hava şartlarından korunmak için poturun altına giydikleri “karadon”genellikle siyah renkte olur. Dar kesimli pantolon biçimindeki karadonun beli lastiklidir. Potur mavi veya gri kumaştan yapılır. Bacağın ön tarafına gelen kısmı siyah kaytanla işlenir. Beli uçkurlu olan potur, belden aşağı bol iner, ağı yoktur. Boyu diz hizasındadır. Bele, cepkenle potur arasındaki boşluğa 20 cm eninde, pamuklu ya da yün dokuma “bel kuşağı” sarılır. Bunun üzerine de şal kuşak sarılır. Dokundukları yere göre isimler alan bu kuşaklara “trablus kuşak” ya da “acem şalı” da denir. Kuşak belin ön kısmında fazla görünmez çünkü üzerine silahlık, tütünlük, köstek, pistov, peşkir gibi aksesuarlar takılır. Ayağa yünün ham renginde, nakışsız çorap giyilir. Körüklü çizme; siyah renkte, kösele tabanlı, içi deri astarlı olup konçu diz kapağına kadar uzanır.
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Manisa ili halk oyunları müzik ve türküler bakımından çok zengindir. Her türkünün bir hikâyesi vardır. Başlıca oyunları Zeybek cinsi olup, Aydın ve Bergama Zeybeği en çok oynanır. Kadın ve erkekler oyunları ayrı ayrı oynarlar. Erkekler Güvendi, Güneydoğu, Korucu, Değirmenci, Karşılama, Horan, Harmandalı Zeybeği, Sakarya, Kabadayı, Abdal Bastı ve Sarı Çiçek gibi oyunları; kadınlar ise, Mermerimin Yolları, Minna, Ördek Suya Dalda Gel, Oldu mu Aman Oldu mu, oyunlarını oynarlar. Manisa zeybek bölgesinde yer alır. Türküler genellikle dokuz zamanlıdır. Zeybek havaları, ağır ve yürük türküler, barana havaları, semahlar, gelin ve kına havaları yörenin halk müziği ürünleridir. Genel karakter olarak Ege Bölgesi türküleri ile ortak özellikler göstermekle birlikte bazı ezgilerde Rumeli göçmenlerinin etkisi görülür.Manisa yöresi türkülerinden bazıları şunlardır: Bugün Ayın Ondördü, Gün Görünmez Melengecin Dalından, Gündüz Bey, İğdenin Dalı, Kaşık Havası, Kırmızı Buğday Ayrılmıyor Sezinden, Nalbandım, Sigaramın İncesi.
Kadın Oyunları:Kadın oyunları kadın çalgıcılar eşliğinde veya kendileri tarafından def, daire, dümbelek, kaşık, sini, güğüm, kazan gibi ritm veren araçlar çalınarak karşılıklı oynanır. Manisa kadın oyunlarında hareketli bir ritm bulunmasına rağmen vakar ve ağırbaşlılığın korunması önemli bir özelliktir. Kadın oyunlarından bazıları şunlardır: Konsol Üstünde Mumlar, Nalbandım, Ninnaların Ninnası, Yörük Yaylası, Mermere, Düz Ovanın Çamları, Ağır Hava, Donuna Bak Donuna, Bahçelerde Börülce, Kaşık Havası, Gımıldan, Hadi Yarim, El Havası.
Erkek Oyunları:Manisa’daki erkek oyunları genellikle dokuz zamanlı sözsüz ağır zeybek havaları ile oynanır.Çalgıları meydanda davul, zurna, kapalı yerde ince saz, bağlama, keman, kaval, klarnet ve darbukadır.Zeybek oyunlarında görülen üçleme, beşleme, atik, eşme gibi ortak figürler Manisa zeybek oyunlarında da görülmektedir. Erkek oyunlarından bazıları şunlardır: Harmandalı Zeybeği, Yeni Harmandalı Zeybeği, Aydın Zeybeği, Soma Zeybeği, Baylan Cemile, Koca Ümmet, Çift Hava, Seymen Sekmesi, Cihan Yandı Zeybeği, Ayvalık Zeybeği, Dağlı Havası.
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Sard Antik Kenti, Mesir Macunu, Spil Dağı Milli Parkı, Üzüm ve Tütün Üretimi, Soma’nın Linyiti, Ağlayan Kaya ( Nyobe ) Muradiye ve Ulu Cami Külliyeleri, Vestel Fabrikaları
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Yunanca Magnesya'dan gelmiştir. Türkler burayı alınca Manisa olarak şehrin ismini değiştirdiler.

kütahya

KÜTAHYA

ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ
Kütahya çok eski bir yerleşim merkezidir. Tarih boyunca Hitit, Frigya, Lidya, Pers, Makedonya, Bergama, Bitinya, Roma, Doğu Roma(Bizans), Anadolu Selçuklu, Germiyanoğulları ve Osmanlı Devleti bu bölgeye hâkim olmuşlardır. 1079’da Selçuklu Türklerinin Kütahya ve çevresini fethinden sonra, Türk-İslâm kültürü yayılmaya başlamış ve eski kültürler unutulmuştur. Kütahya millî ve mânevî değerlerin, târihî an’anesine sıkı sıkıya bağlı, buram buram târih kokan bir ilimizdir. Kiraz şenliği, ılıca sefaları, kış eğlenceleri, dinî bayramlardaki hususî havasıyla, mesire yerlerine yapılan hususî gezileriyle, kendisine has düğün âdetleri, zengin folklorü ile Anadolu’daki Türk boylarının özelliklerini taşır.
DOĞUMDoğumun ailede yarattığı sevincin eşe dosta duyurulması ve paylaşılması çevresine oturan köklü bir gelenektir. Etrafına kümelendirilen seremon ve törensel geçişler adete protokol gibi esnetilmeden uygulanır. Günlerce süren bir kutlamalar silsilesi içinde sürdürülür. Bebek ve anne için doğumdan iki üç hafta sonra evin misafir ağırlanan odasının baş köşesine normal boyundan daha yüksek bir yatak süslenir. Bu yatak ailenin bebeği için yapılır. Yatağın süsleme malzemeleri ailenin ve yakınlarının çeyizlerinden bir araya getirilen, birbiriyle uyumlu, sim sarma, renkli nakış ve tel kırma tekniklerinde işlenen baş tülbentleri, çevre, uçkur, peşkir, bohçalar, bürümcük çarşaflarıdır. Yatağın dört bir yanına çıta konur. Çıtaların çevresi bürümcük çarşaflar veya benzeri kumaşlarla boğum boğum süslenir. Yatağın arka ve baş yan duvarları ağır işlemeli şalvar kumaşları ile kaplanır. Bu kumaş üzerine ortalanarak sim sırma işli bir bohça hafif eğimler verilerek zemine iğneleyerek şekillendirilir. Bu şekillendirme malzemenin çokluğuna, yapan kişinin becerisine bağlıdır. Genellikle uçları açık S, göbek, kelebek, takke şekilleri ile kompozisyonlar meydana getirilir. Bunlar duyulan sevincin sembolü sayılır. Yatağı ön st ve yan üst kısımları bir baş tülbendinin işli yerleri görünecek şekilde kapatılır. Veya renkli ipek krepler, iğne oyalı danelerin çapraz bükülmesi ile baklava biçimli kafes oluşturulur. Kafeslerin ortasına külte inci ve altın tuğralar asılır. Yatağın bir köşesine gelin tacından- bulunan tac krebinin içine sarımsak, çörekotu ve tuz konularak sıçan denilen nazarlık yapılır ve asılır. Gelin misafirleri ipekli bir kıyafetle karşılar. Misafirlere kahve , çay pasta börek yanında özel yapılmış baharatlı tarçınlı karanfilli sıcak loğusa şerbeti ikram edilir. Doğu yatağı 40 gün ziyaret edilir.
SÜNNETAnadolu'da çocukla ilgili geleneksel işlemlerden en önemlilerinden biriside sünnet geleneğidir. Çocuklar çoğunlukla okul çağına yakın veya ilkokul yıllarında ergenlik çağına girmeden sünnet edilmektedirler. Sünnet tekli yaşlarda ve tören ise okulların kapanmasından sonra yaz mevsiminde yapılır. Sünnet giysisi tören hazırlıklarının en önemli bölümünü oluşturmaktadır. "Maşallah" işlemeli sünnet elbisesi alınır ve giydirilir. Sünnet evinin misafir ağırlanan odasının baş köşesine normal boyundan daha yüksek bir yatak hazırlanır. Sünnet yatağı da doğum yatağının aynı malzemelerle ve aynı şekilde yapılır. Tek farkı sünnet çocuğunun ilgisini çekecek renkli ve ışıklı süslerin ağırlıklı ilaveleridir.
EVLENMEKütahya İlinde, kız-erkek ilişkileri genelde sınırlıdır. Dünür gezmeden başlayarak gerdeğe kadar düğün hazırlıkları sürerken de bu ilişkiler sınırlılığını korumaktadır.
EVLENME YAŞI ( ÇAĞI ):Erkekler 18-20 yaş civarı, kızlar ise 15 yaş sonrasıyla bu çağa girmiş sayılırlar. Erkek evlat, ailesinden her hangi bir öneri gelmezse ya babasının ayakkabısını kapı eşiğine çivi ile çakmakta yada ayakkabının içerisine tuz doldurmaktadır. Yörede bu evlenme isteğinin bir göstergesi olarak yapılmaktadır.
KIZ GÖRME :Oğlan anası eş, dost arcılığıyla kız aramaya başlar. Aynı zamanda oğlan babasına da bu tür, kız övücü öneriler gelmeye başlar.Yörede eskiden beğenilen kız Hıdrellez günü, düğünlerde oğlana gösterilir. Şimdilerde bu daha kolay olmaktadır. Oğlan annesi sabah erken saatlerinde kız görmeye gider. Ziyaretçilere kahve ikram edilir. Bir bahane edilerek kız konuşturulup kekeme olup olmadığı belirlenir. Kız evi her gelene güler yüzlü gözükür, sunuda kusur ermez.
DÜNÜR GİTME:
Görülüp belirlenen kızın evine dünürcü olarak gidilir. Kız elleri öper, sonra kahve getirir. Kahveler içilinceye kadar ayakta bekler. Daha sonra fincanları toplar ve çıkar. Dünürcülerin en yaşlı olanı "Allah'ın emri, peygamberin kavli ile kızınızı oğlumuza istiyoruz" der.Oğlanı över. Kız tarafı zaman ister. Kız anası konuyu babaya açar ve oğlan ve ailesini soruşturulur. Dünür kadınlar tekrar geldiğinde kız anası "bizimkine açtım. Düşünelim" dedi. "Bence Allah kısmet etmişse olur. Amma söz babasında. Bir de erkekler babasından istesin" der.Erkekler kızı babasından isterler.. Onaylanırsa oğlan anasına sırma işlemeli iki tülbentle"ikrar tülbendi" verilir.Tülbentlerin alındığı gün "şerbetin" ne zaman içileceği, kaç kişi olunacağı gibi konularda belirlenir. Bu aynı zamanda "söz kesme"dir.

ŞERBET:
Yörede genelde Cuma günü yapılır. Daha önceden kız evine bir akraba ile 40-50 kilo şeker, bir sandık topak şekeri, bir torba şamsi şekeri,1-2 kilo kahve, 1 sepet kağıt şeker ve şeker boyası gönderilir. Çağırılan davetliler sabah erkenden kız ve oğlan evinde toplanmaya başlarlar. Kız evindeki erkek tarafının davetlileri tamam olunca oğlan evinin götürdüğü hoca kız evinin en yaşlısından kızı tekrara ister. Onay alındıktan sonra hoca dua okur. Sonra şerbetler dağıtılır. Şerbetler içilirken oğlan babası yüksüğü kız babasına verir. Kız evi yüksüğü aldıktan sonra "tülbent bohçası"nı getirip hocanın önüne koyar. Hayırlı olsun der. Erkekler için nişan-şerbet Cuma namazına kadar sürere. Erkekler gidince kadınlar eğlentiye başlarlar. Oğlan tarafının getirdiği nişan yemekleri yenir.İkindi namazında herkes dağılır. Kız evi, oğlan evinden gelen konuklar için gidince iki sürahi şerbet doldurup oğlan evine gönderir.


GÖRÜMLÜK:
Görümlük yada "mübareke" nişandan bir veya iki ay sonra olur. Oğlan evi haber gönderip "biz gelin kızımızı göreceğiz" derler. Görümlük töreni pazartesi, Perşembe yada Cuma günüdür. Bu günlerden birinde oğlan evi 15 kişilik gruplar halinde kız evini ziyaret edip gelin kızlarını görürler. Kız giyinip herkesin elini öper. Eli öpülen herkes kıza bir şeyler takar. Kız odadan çıkar ve elbise değiştirip yeniden el öper. Ondan sonra tekrar elbise değiştirip su dağıtır. Akrabalarda oğlan evinden getirilen hediye bohçalarını açıp bakarlar ve dua ederler. Öğlende yemek yenir. Kız yeniden elbise değiştirir ve giden konukların ellerini öper Mübareki ise görümlük bittikten sonra kızın yakın akrabaları oğlan evini ziyarete giderler. Kız anası giderken oğlana hediyeler götürür.


DÜĞÜN HAZIRLIKLARI-YÜK:
Görümlük ve mübarekiden sonra oğlan anası kız evine giderek ne istediklerini sorarlar. Kız evi için hazırlanan elbise takımları ve dürüler şerbette kız evinin verdiği ağır baş tülbendine sarılarak bohçalar içinde kız evine gönderilir. Yükün arkasından oğlan anası ve çağrılı akrabalar kız evine giderle. Yemekler yenir, çalgılar çalınır, oynanır. Kız evinin hazırladığı çehiz açılır, bakılır. Oğlan evinin yük ve çehizi serilir.Yük bir hafta açık kalır. Yük geldikten 15- 22 gün sonra düğün başlar.

ÇEHİZ ALTI:
Sergi indikten sonra okuyucu kadınlar her iki tarafın akraba ve yakınlarına "Salı çehiz altı, Çarşamba kına, Perşembe düğüne buyurun" derler. Oğlan evinin okuyucusu, kız evine giderek, "Salı çehiz altı,, Çarşamba yengelik, Perşembe akşamı güveyi salmaya buyurun" der. Bunlar olurken de tüm mahalleli imece biçiminde kız evinde çeyiz altı yemeklerini hazırlarlar. Her iki tarafta ayrı birer davet verirler. Yemek zamanı önce oğlan evi davetlileri yemeğe buyur edilir. Sonra kız evi davetlileri sofraya otururlar. Yemekten sonra eğlence yapılır.


GELİN-DÖNME HAMAM GELENEĞİ:
Şehirdeki bir hamam oğlan evince kiralanır. Düğüne çağrılan kız ve erkek tarafının akrabaları o gün hamamda yıkanırlar. Yıkanmadan sonra çalgılar eşliğinde önge gelin arkada yengeler olmak üzere hamamın şadırvanının etrafında dönerler. Oğlan anası ve yakınları kızın başının üzerinden para ve şeker saçarlar.

AHENK:
Salı gece yarısından sonra kadınlar ahenge otururlar. Sabaha kadar çalınır oynanır. Gelin kız birkaç arkadaşı ile bir kenarda dinlenirler.


KINA GECESİ:
Ahenkten sonra kalıp gitmeyen kadınlar kına gecesine hazırlanırlar.Oğlan evi davetlileri de oğlan evinde toplanıp, gelirler. Maniler söylenir.Kız yengeleri gelin kıza abdest aldırır ve giydirirler. Kızın başına kırmızı duvağı, tek kocalı, analı babalı ve erkek çocuğu olan yenge takar. Önde çalgıcılar, arkada iki kız yengesinin arasında gelin kız ve ardından kına taşıyan okuyucu olmak üzere odaya girerler. Odada türküler söylenir. Kız kıbleye doğru oturtulur ve kız tarafı gelinin sol el ve sağ ayağına kınasını, oğlan tarafı sağ el ve sol ayak kınasını yakarlar. Kına sarılmadan önce kızın ayak kınalarından alınan parçalar bekar kızların saçlarına "bahtları açık olsun" inancıyla sürülmektedir.Kınadan sonra önce oğlan tarafı sonra kız tarafı pilav ve zerdeden oluşan kına yemeğini yerler ve giderler. Gece kızın elleri ve ayakları kına ile süslenir.


KIZ DÜĞÜNÜ:
Perşembe sabahı kız evinde kız evinin davetlileri toplanırlar. Kıza abdest aldırıp, namaz kıldırırlar. Gelin kıza tefebaşı giydirilir. Kızın başı yapıldıktan sonra yüzü yazılır sonra al duvak örtülür. Paça günü oğlan evinde kesilecek olan saçları 30 -40 örgü halinde örülür.

KUŞAK KUŞATMA:
Kızın saçı yapılıp yüzü yazıldıktan sonra kız düğününün önemli parçası olan "Kuşak Kuşatma" geleneği uygulanır. Yengelerin oyun ve eğlenceleri sürerken kızın amca ve dayıları gelir. Gelin el öper. Babası veya erkeklerin en büyüğü kemeri gelin beline üç kez dolar çözer ve diğerlerine verir. Herkes bu işlemi tamamladıktan sonra ilk olarak kuşağı kuşatan kuşağı bağlar ve dua eder.


ERKEK DÜĞÜNÜ:
Kız evi kız düğünü yaparken erkek tarafında kendi arasında eğlenir. Buna yengelik denir. Damat akşama hazırlanır.

GELİN ALMA:
Oğlan evinin yakınları kız evine giderler. Kız tarafının erkekeleri bu alayı karşılar ve iki taraflı sıralanırlar. Bu arada oğlan anası, yengeler, görümceler arabalarla kız evine gelirler. Kız tarafı karşılar ve lokum ve şerbet sunulur. Gelin kız getirilerek kaynanasının önüne oturtulur. Kız yengeleri dualar ederek çıkarlar. Erkekler gelinin odasına girerler ve kaynana saçı saçar. Oğlan babası kızı kolundan tutup kaldırır ve arabaya binen oğlan yengelerinin yanına oturtur. Çeyiz arabaya yüklenir.Kız evinden ayrılınır Gelin arabadan oğlan yengeleri indirir. Gelin eve girerken hazırlanmış bal ve kaymaktan birer parmak kapının üst ve alt eşiğine sürer. Eve alınır. Kaynana "hoş geldin kızım" der . Yengelerin öncülüğünde erkeke tarafından kadınlar oynar. Geline bakmaya gelinir. Güvey salmaya kalacaklar dışında düğün evinde kimse kalmaz.

NİKAH:
Kızın vekaleti alınarak camide veya evde dini nikah kıyılır.


GÜVEY SALMA:
Kız evinden iki yenge birkaç genç kadın tepsilerle baklava ve damat için hazırlanmış çamaşırları getirirler. Yengeler kalır, diğerleri gider. Güvey salma töreni ikindi üzeri başlar. Damat ve sağdıçları eğlenirler, yemek yerler.Yatsı namazından sonra erkekler dışarıdan gelerek evin kapısında sıralanır. İmam ve yaşlı kişiler sıranın başında durur. Dua ve ilahiler okunur. Damat el öperek içeri girmeye hazırlanırken arkadaşları şakalar yaparlar. Gerdek sonrası damat sağdıçları hama gider. Gelini yengeler evde yıkar.

PAÇA:
Kuşlukta iki üç sofralık misafir toplar ve yemek verir. Akşam "gelin almaya "giden yakınlar gelir, yemek yenir. Gelenler geline hediye takar. Paça denilen toplantıda gelin el öper ve hizmet eder.

KIZ ARDISIRA:
Oğlan ve kız evlerinin düğünden sonra birbirlerini ziyaretlerine verilen yemektir. Önce kız sonra erkek evi birbirini yemeğe alır.

MÜBAREKE:
Düğünden sonra kırk gün boyunca akrabalar yeni geline kutlama ziyaretleri yapar buna mübareke denir. Kırk gün boyunca gelin kutlamaya gelenlerin hizmetini görürken her ikramda elbise değiştirir.


BAYRAMLAR

Dini bayramların günleri "kameri takvim" e göre hesaplandığı için, şu an kullanılan takvimde her yıl aynı tarihe rastlamaz. Her yıl onar günlük gerilemeyle gelen ramazan ve kurban bayramları böylece değişik mevsimlerde kutlanabilmektedir. Ramazan bayramı Kameri takvime göre Şevval ayının ilk üç günü, Kurban bayramı ise Zilhicce ayının onuncu gününden itibaren dört gün süreyle kutlanır. Müslümanlık ve geleneksel toplum töreleri, Kütahya'da yaşamı belirleyen öğelerdendir. On bir ayın sultanı, tövbe, mağfiret ve bereket ayı olarak bilinen Ramazan ayının gelmesi ile ayrı bir yaşantı başlar.
Kütahya halkı Ramazanda sadece ibadetle uğraşmak istediği için Ramazan öncesi temizliğini yapar. Ramazan ayında Mukabele denilen Kur'an hatimleri yapılır. Genelde kadınlar evlerde veya caminin kadınlara ayrılan bir bölümünde toplanarak Kur'an okuyan bir kişinin okumasını takip ederler. İftar yemeğinden sonra teravih namazına gidilir.Teravih namazından sonra erkekler kahvelerde veya esnafın dükkanında toplanarak sahura kadar sohbet ederler, kadınlar ise evlerde toplanırlar. Kütahya'da komşuluk ilişkileri hala devam etmektedir. Bunun en güzel örneği Ramazan ayında görülür. Sahur vakti herkes birbirinin ışığına bakıp uyuyup kalanların duvarlarına, camlarına vurularak uyandırılır. Akrabaların yanı sıra komşularda iftara çağrılır.
Ramazan hazırlıkları her yerde olduğu gibi Kütahya'da da güzel bir telaş içinde cereyan eder. Ramazan, oruç ve yemek iç içe olduğu için Ramazan denilince yemek yapmak ve yemek akla gelir. Bu yüzden herkes evinde aylar öncesinden Ramazan için erzak hazırlamaya başlar. Bu hazırlık yazdan reçellerin yapılması, hoşaflık meyvelerin kurutulması ile başlar. Ramazanda değişik yemekler olun diye yazdan sebzeler kurutulur. Pilavlık pirinç, bulgur, erişte ve peynirler hazırlanır. Ramazan hazırlığı için saç üzerinde yufka yapılır. Sahurda erken kalkarak bu yufkalardan kapama, börek, tirit ve cevizli yufka tatlısı yaparak kullanırlar. Sahurda yufkadan yapılan yemekler yanında genellikle haşhaşlı gözleme uzun süre tok tutması bakımından revaçta olan bir yemektir.Kütahya'da iftar yemekleri iftar davetleri halindedir.Ya iftara gidilir yada iftarcı kabul edilir. İlk hafta aile içinde , ikinci hafta akrabalar komşular, dostlar olmak üzere iftara gidilir veya çağrılır. Kütahya'da iftarcı çağırmak varlığa ve zenginliğe bakmaz, gönlü zengin olan herkes bütçesine göre iftarcı çağırır.Kütahya da akşam ezanının yanı sıra Kütahya kalesinden top atılır.
Halk arasında iftar zamanına "top atılmak üzere", "top zamanı" ifadeler kullanılır. İftar yemekleri de ayrı bir özellik taşır. Top atılışı Hisarın bedenleri arasında yapılır. Sofra başında hazır bekleyen aileler önce iftarlıkla oruç açılır. Genellikle hurma, zeytin, tuz gibi ateşte pişmeyen yiyecekler ile oruç açılır. Oruç açıldıktan sonra bir iki lokma reçelden, peynirden oluşan iftarlıklar yedikten sonra diğer odada hazırlanan seccadelerde namazlar kılınır. Namazdan sonra sofraya tekrar oturulur. Yemeğe çorba ile başlanır.Ramazan ilk günü Ramazanı bütün tutmak nasip olsun diye Tutmaç çorbası içilir. İlk Cuma günü yeşil mercimek çorbası yemenin sevap olduğu söylenir. Diğer günler yoğurtlu çorba, tarhana kızılcık, şehriye çorbaları yapılır. Çorbadan sonra ilk yemek et yemeğidir.Et yemeğinden sonra pilav veya su böreği yenilir. Ekmek kadayıfı, baklava veya güllaç tatlısı gelir Tatlıları üzerine baskılık denilen yaprak sarması yenilir. Kütahya'da hala devam eden güzel bir gelenekte Küpecik geleneğidir. İftardan ile yatsı ezanı arasında aynı sokağın çocukları genelde 5-6 kişi bir araya gelip kapı kapı dolaşıp bahşiş toplarlar. Bu arada küpecik şarkısını söylerler.
Çocuklar ev ev dolaşıp kapının önünde söyleyerek bahşişler toplarlar. Genelde para verilir. Paranın yerine fıstık, leblebi, şeker verende olmaktadır.Çocuklar topladıkları para ile bakkaldan yiyecek alarak verilen yiyecekleri topluca yerler. Kütahya'da Ramazan'ın bir başka özelliği de imsak vaktinin top ve ezandan önce minarelerden Salu diye bağırılarak duyurulmasıdır.
Bayram telaşı Ramazan ayının son haftasında başlar. Bütün evler arife gününe kadar temizlenmiş olur. Büyüklerin bayramda giyecekleri çıkarılır, ütülenir, çocuklar için bayramlık alışverişi yapılır. Misafirler için şeker ve çikolata alınır.Bayram günü yemeğe bırakılacaklar için yemekler hazırlanır. Arife gününe pek iş bırakılmaz. Arife günü yıkanmanın sevap olduğuna inanıldığı için ailece yıkanılır. Arife günü ikindi vaktinden sonra kabirler ziyaret edilir. Arife günün en büyük iş bayram tatlısı hazırlamaktır. Komşular bir araya gelip baklavalar hazırlanır.
Nişanlı olanlar ise ramazan bayramında giyilmek üzere bohçalar hazırlar. Erkek tarafı kızın giymesi iç çamaşırından çorabına kadar bir kat giysi yanında bir tepsi baklava gönderir. Kız tarafı da oğlana bayramlık bir kat giysisi bohçalar gönderir. Bayram sabah namazı ve bayram namazı ile başlar. Evde hanımlar sabahleyin ezan vaktinde kalkarlar, ölmüşlerinin ruhuna dua ederler. Erkekler bayram namazından sonra mezarlığa ziyarete gidilir. Bayram sabahı erkekler eve gelmeden evde son hazırlıklar tamamlanır. Evlenmiş evlatlar da baba evine gelerek bayramlaşılır ve kahvaltı yapılır. Bayramlaşmalar başlar. Kütahya'da Kurban bayramı büyük coşku ile kutlanır.Kurban olarak koyun, sığır kesilir. Evinde bahçesi ve bakmaya gücü olanlar daha önceden alırlar ama geneli arife günü alır.Kurban edilecek hayvan sağlıklı olmalısına ve dişi ise hamile olmamalısına dikkat edilir. Kurbanlık arife günü kınalanır ve süslenir. Nişanı aileler süsleyerek kız tarafına bir koç gönderme adeti vardır. Genelde kasap çağrılarak kesilir.Kurban etinin üçte bir kesilen evde kalır. Diğer kısımlar komşu, akraba ve fakir insanlara dağıtılır. Bayram ziyaretlerine gidilir.


HIDRELLEZ

Hıdrellez, bütün Türk dünyasında bilinen mevsimlik bayramlarımızdan biridir. Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak adlandırılan hıdrellez günü, Hızır ve İlyas Peygamber'in yeryüzünde buluştukları gün olması nedeniyle kutlanmaktadır. Hızır ve İlyas sözcükleri birleşerek halk ağzında hıdrellez şeklini almıştır. Hıdrellez günü, Gregoryen takvimine göre 6 Mayıs eskiden kullanılan Rumi takvim olarak da bilinen Julyen takvimine göre 23 Nisan günü olmaktadır. Halk arasında kullanılan takvime göre eskiden yıl ikiye ayrılmaktadır: 6 Mayıs'tan 8 Kasım'a kadar olan süre Hızır Günleri adıyla yaz mevsimini, 8 Kasım'dan 6 Mayıs'a kadar olan süre ise Kasım Günleri adıyla kış mevsimini oluşturmaktadır. Bu yüzden 6 Mayıs Günü kış mevsiminin bitip sıcak yaz günlerinin başladığı anlamına gelir ki, bu da kutlanıp bayram yapılacak bir olaydır.
Kütahya'da 5 Mayıs akşamı başlayan kutlamalar sırayla, dileklerin tutulması, çeşitli uygulamaların yapılması, kadınların ellerine kına yakmaları, Hıdrellez ateşinin yakılması gibidir. 5 Mayıs'ı 6 Mayıs'a bağlayan gece aileler hiç kimsenin görmeyeceği şekilde evlerinin etrafına haşhaş taneleri serper. Bu taneler sayılamayacağından o evde bereketin çok olacağına inanılır. 5 Mayıs akşamından bütün hazırlıklar yapılır, gruplar oluşturulur. Bazen de bu hazırlıklar bu hafta öncesinden başlamaktadır. O gece okur, ibadet edilir, türlü dileklerde bulunulur.
Hıdrellez gecesi gül fidanlarına, bağ dallarına dilek tutanlar elbiselerinden bir iplik veya parça bağlayarak çeşitli dileklerde bulunurlar. Bu dilekler; bir işin olması, evlenme, şifa bulma, sevdiğine kavuşma gibi dileklerdir.Ev, araba iş yeri isteyenler bunları gül fidanının altına taşlarla resmini bırakırlar. Bir kesenin içine para, diğer kesenin içine bütün yiyeceklerden aşlıklar konularak gül dalına bağlanır. Ertesi gün sabahtan alınan keseler bereket parası ve bereket kesesi diye saklanır. Evin bereketli olacağına inanılır. Hıdrellez gecesi genç kızlar kendilerine ait eşyaları su dolu bir kabın içine atarlar, kaba atılan eşyalar genelde yüzük küpe, düğme, tarak, para 'dır. Geceden gül fidanının altına bırakılan bu kap ertesi gün alınır. Küçük bir çocuğa kaptan birer birer eşyalar çektirilir. Bu arada eşyanın sahibine de maniler söylenir. Kimin eşyası çıkmazsa onun kısmeti çıkmadı diye o kızın başında eğlenir. & Mayıs sabahı erkenden kalkılıp mesire yerine gidilir. Kahvaltı orada yapılır, Eğlenceler başlar. Genellikle kadınlar erkekler, çocuklar ayrı yerlerde eğlenirler. Hıdrellez sabahı gün doğmadan doldurulan suyun şifalı olacağına inanılır.Her derde deva olsun diye yedi türlü ot yenir. Hıdrellez günü ailenin kapısına gelen hiç kimse boş çevrilmez. Gelenlerin Hızır olabileceğine inanılır. Bugün özellikle haramdan sakınılır. Hıdrellezde yapılan yemeklere daha özen gösterilir.Gözlemeler, hamursuzlar yapılır. Ateş yakılarak üzerinden atlanır, etrafında oyunlar oynanır.
YÖRESEL YEMEKLER:
Kütahya'da beslenme büyük ölçüde ev ürünlerine da ya n maktadır. 1960'lı yıll arda "Aşçı dükkanı" denen lokanta kent yaşamına girmiştir. Kütahya'da bu ğday ürünleri, hamurlula r ve süt ürünleri beslenmenin temelini oluşturmaktadır. Ev makarnası dene n erişte, bulgur ve tarhana yörede en çok tüketilen yiyecekler arasındadır. Bağcılığın yaygın olduğu dönemlerde pekmez ve şıra çeşitli biçimlerde kullanılarak, kimi besin gereksinimlerini karşılamaktaydı. Yaygınlaşan kentleşme olgusu giderek bu beslenme biçiminde köklü değişimler yaratm ıştır. Yakın zamana kadar çarşı ekmeği, ev ekmeği ayrımı yapılan Kütahya'da beslenme artık büyük ölçüde Pazar ürünlerine dayanmaktadır. Yazdan biber, fasulye, patlıcan gibi sebzelerin kurutulması geleneği hala sürmektedir. Yerli halk sebze kurutması yanında salça, erişte, bulgur, nişasta, tarhana, turşu gibi genel tüketim maddelerini evde kendileri hazırla maktadır. Haşhaşlı, şibit denen saç pidesi beslenmedeki değişime karşın hala yaygın olarak yapılmaktadır. Kütahya'da böreklerde oldukça çeşitlilik görülmektedir.Gökçümen hamursuzu Şibit, gözleme, ıspanaklı şibit gibi. Günlük yiyecekler arasında tarhana ve bulgur önemli bir yer tutar. Ayrıca kızılcık tahrası yapılma ktadır. Cimcik denilen hamur yemeği yöreye özgü yemeklerin başında gelmektedir.
Kütahya’nın mahallî yemekleri zengindir. Meşhur yemekleri şunlardır: Şibit (ıspanaklı börek), mantı, kızılcık tarhanası, cimcik (Mantıya benzer hamur işidir) Üzerine sarımsaklı yoğurt dökülür ve kızgın tereyağ gezdirilir.), labada dolması(ılıbıda dolması veya yalancı dolma da denir. Bulgur pilavını haşlanmış labada yapraklarına sararak pişirirler ve üstüne taze soğan, nâne, hıyar ve süzme yoğurt dökerler.), gözleme, höşmerim, kaygana, kapama, yufka tatlısı, pelüze, dolamber böreği, göveç, küp kebabı, çevirme kebabı ve kuyu kebabı.
YÖRESEL GİYİM:
Düğün, bayram ve hususî günlerde mahallî kıyafetlere rastlanır. Kadınlar, “Tefebaşı” denilen ince çuhadan yapılmış al veya mavi renkli, motifleri altın suyuna batırılmış gümüş sırma ile gergefte işlenmiştir. “Çintiyan” denilen şalvar ile “fermene” ismi verilen cepken veya yâlık ile uzun bir entariden ibarettir. Erkek giyimi Ege’nin “Zeybek” kıyafetine benzer. Başta keçe, külah veya fes; içte “kazeke” yakasız gömlek, parçalı sallama cepken; altta şalvar ve “serpuşu” denilen kuşak; ayakta yün çorap, kalçın, mest, papuç veya potin bulunur.
KADIN GİYİM
Anadolu'nun her yanında kendine has folklorik özellikle bölgenin kültürünü yansıtan giysileri vardır. İç Anadolu, Marmara ve Ege Bölgeleri kavşağında bir geçiş noktasında bulunan Kütahya'da özellikle kadın giyimi Anadolu'nun başka hiçbir yerinde olmayan bir farklılık ve zenginlik taşmaktadır. Kütahya, Germiyan Beyliği ve Osmanlı saray giysilerinin etkisi altında en kaliteli renkli ipek işleme, sim sarma gibi tekniklerle kadife, atlas, yünlü mantin kumaşlar üzerine işlenmiş çok değerli kıyafetlere sahiptir. Anadolu'da düğün giysisi olarak bir veya iki çeşit giysi varken, Kütahya'da Bindallı, Yolaklı, Dallı, Eğrimli, Çatkılı, Tefebaşı gibi çok çeşitleri vardır.Bunlar da kendi içlerinde ayrıca üçetekli entari ve şalvarlı olarak ayrı türlere ayrılır. Giyilen elbise giyenin düğündeki durumunu, hangi taraftan olduğunu tanıtır.
Gelin Kıyafeti
TEFEBAŞI:Kütahya düğün giysilerinin en ağırı ve en değerlisidir. Evvelce İran'dan gelen el tezgahı dokuması ipek gibi yumuşak yün kumaş üzerine altın suyuna batırılmış gümüş sırma ile el ve gergef işi ile işlenirdi. Şimdilerde canfes ve ince yünlü kumaş üzerine ipek sarı,beyaz bükme, kesme yassı teller ile işlenerek pullarla ve tırtıllarla zenginleştirilmiş ağır kumaştır.
Tefebaşı takımı iki türlüdür. 1-Tefe başı uzun entari al gömlek üstüne fermene, 2-Tefebaşı şalvar, al gömlek üstüne fermene'dir. Genellikle kırmızı veya camgöbeği mavi renkte kumaş kullanılır. Sırma ipek iplikle işlenir. Aralarına ipek çiçekler ve dallar yapılır.Serape işlemeli tefebaşı, haren denilen tarzda işlenir. İşlemeler verev oluşturarak simetriktir. Kenar bölümlerinde sırmalı kaytan veya ipekten yassı oyalar bulunur.Tefebaşı fermenesi ağır ve ihtişamlıdır, kumaşta renk olarak mor ve al tercih edilir. İşlemesi dökme sırma denilen sırma hiç kesilmeden bütün fermenede dolaşması ile yapılır. Tefebaşı entari, uzun önü açık, iki yan dize kadar yırtmaçlı, kol kapakları geniş ve el üzerine kadar uzamaktadır. Çintiyani, entari şalvarıdır. İçe al gömlek giyir.Gelin başıyla birlikte giyildiğinde gelin giysisi olur, Tefebaşını başı daneli ve üç etekli olarak kız yengesi, şalvar takımlı olarak erkek tarafı yengesi giyer. Gelin Başı, konik külah şeklinde bir karton başlık tel kırma işli taç krebi ile kaplanır. Başlığın görülebilecek ön kısmı elmaslarla süslenir. Dikdörtgen biçiminde kırmızı renkte krep kumaştan bir örtü konik fesin tepesinde büzülerek diğer ucu bel altına kadar uzatılır. Duvağın tüm kenarlarında sarı tel kırma işi vardır, iki yandan gelin teli sarkar.Kıyafetin içine önü ve kol ağızları tel kırma işi al gömlek giyilir. Dizi altın elmas kolye, kütem inci, elmas yüzükler giyimi tamamlar. Bele gümüş kemer takılır.

PULLU:
Kütahya düğün giysileri içerisinde ikinci derecede ve Tefebaşından sonra gelen en değerli gelin ve yenge giysisidir.Pullu mantin veya canfes kumaş üzerine ipek ve sırma ile işlenmiş yolaklı biçimde üçetek ve şalvarlı olmak üzere 2 çeşidi vardır. İşleme şekline göre de aynalı pullu, süpürgeli pullu vardır.
Aynalı Pullu, canfes kumaş üzerine gümüş sırma ile işlenir. Sırma tek sıra olmayıp üç dört sıra halinde gergefte tespit edilmiş kumaş üzerine uyumlu kıvrımlar ile dal ve çiçek oluşturacak şekilde iple kumaşa tutturulur. Dal ile çiçeklerin başlangıç noktalarında camgöbeği veya gök mavisi oval canfes kumaş aplike edilir.Gömeçlerin etrafındaki sırma dal ve çiçekler diğer gömeçten çıkan dallara kadar uzanarak, birbirine değmeden sonlandırılır. Düğünlerde erkek tarafı yengeleri giyerler. Süpürgeli Pullu, aynalı pulludaki dal ve çiçeklerden daha geniş, süpürgeye benzer ve elips olmayan gömeçler işlenir Uç kısımlarına pul, tırtıl işlenir. Gelin ve kız yengelerinin elbisesidir.
DİZİBAĞLI:
Çok sevilen, halk tarafından çok tutulan ve en eski giysilerinden biridir. Kadife, mantin, çuha kumaş üzerine işlenir.Çuha kumaşta erguvan, siyah ve mavi, kadifede fes rengi tercih edilir. Şalvarı çok uzun olmayıp bele sokulmaz. Belden itibaren yanlardan sırma kordonların ikiye bükülerek tutturma tarzında işlenen bordürler her iki diz üzerine gelerek yanlara doğru ahenkli bir motifle açılım gösterir. Paçaların kenarına sim kaytan süslemektedir.İçe giyilen gömleğin kol uçları, fermenenin işlemesi göğüsten başlayarak yan ve sırtına dolaştıktan sonra omuz başlarından kol üstüne dökülür.kol uç kısımları içe doğru girintilidir.Diğer fermenelerden farklıdır. Giysi çok genç gelinler ve kızlar kına ve çeyiz altı törenlerinde giyerler. Küçük kızlar kınada, el yakma töreninde giyilir.

ÇATKILI:
Giysi şalvar ve fermeneden oluşur. İpekli veya kadife kumaş üzerine kol, yaka ve paçaları bordürlü, birbirini çapraz kesen ve araları çiçek demeti olan sim sarma dival işlenmektedir. Kumaş olarak siyah, mor, lacivert renkler tercih edilir. İçine al gömlek giyilir. Bu giysi yengeler ve düğün evinin akrabaları tarafından giyilir.

EĞRİMLİ:
Siyah, lacivert veya mor kadife üzerine kıvrımlı dallarla işlendiği için bu adı almıştır. Şalvarın yan ve ön ortaları boydan boya kıvrımlı dallar, diz hizası ise açılan çiçek motifleriyle kaplıdır. Bu motifler sim sırma dival tekniği ile işlenmiştir.Üste yine kıvrımlı dalların 45 derecelik açı ile eğik ve sık yerleştirilmesiyle işlenen sarka giyilir. İçine kırmızı ipekli kumaş üzerine yaka, ön ve kol ağızları tel kırma işli al gömlek giyilir. Başa ise kıyafetle uyumlu iğne oyalı dane örtülür.


DALLI:
Kütahya düğün giysilerinin en hafif türlerindendirler. Hareli, atlas, mantin, kadife kumaşlar üzerine işlenir. Mor, lacivert, siyah koyu yeşil renkler tercih edilir. Paçanın etrafına sim kaytan geçirilir, hemen üstünde ince sim dalların arasından yukarı doğru düzenlenmiş çiçek demeti, sağda ve solda büyük sırma dallar, şalvarın bütününde aralıklı küçük dallar serpiştirilmesiyle yapılır. Her dal ayrıdır. Dallar birbiriyle bağlantısız, biriyle uyum içindedir. Dallar yaklaşık on santimetre kadardır. Dallı takım; şalvar ve fermeneden oluşur.Şalvar ve fermene işlemesi, birbirini tamamlayıcı durumda ve aynı dallar işlidir. Şalvarın içine al gömlek giyilir. Takı olarak dizi altın, külte inci, elmas takılır. Düğünlerde kıyafet değiştirilmektedir. Gelin yengelerinin ikinci kıyafeti olarak giyildiği gibi gelinin arkasından baklava götürenler tarafından da giy

SÜS VE TAKI:
Kütahya'da süs ve süsleme takıları önemlidir. Takılarda altın çok önemlidir. Altının yanı sıra inci ve elmas ayrı bir özellik gösterir.Merkezde baş sadedir. Gelin başı elmas taşlarla süslüdür, diğerleri oyalı dane (yazma) kullanırlar.Oyalı daneler kare şeklindedir.Günlük kullanılan yazmaların çevresi boncuklu ve mekik oyalı özel günlerde kullanılan yazmaların çevresi iğne oyalıdır.Oyalı yazmalar elbisenin ağırlık ve zenginlik türüne göre seçilerek kullanılır. Tefebaşı elbisesi üzerine Fermene oyası, Pullu elbisesi üzerine Gül oyası, Eğrimli ve Çatkılı elbiselerin ise zerren kadeh oyası, Dizibağlı, Dallı ve diğer sırmalı elbiseler de ise Hıyar çiçeği oyası, Züla sümbül oyası, Menekşe oyası, Küpeli oyası, Gönül dolabı oyası olan yazmalar kullanılır.Boyundan göbeğe kadar uzanan sıra altın takılır. Bu altınların ortasına dövme beşibirlik takılır.Altının dışında elmas gerdanlık veya kültem inci takılır. Bele gümüş kemer takılır.


ERKEK GİYİM
Geçiş noktasında bulunan Kütahya'da erkek giyiminde de kendine özgü özellikler vardır. Şehir merkezi ve ilçeler arasında farklılık görülmekte ilçeler çevre merkezlerden etkilenmişlerdir. Merkezde kadın giyimindeki saray etkisi erkek giyimine de yansımıştır.Karasal iklimin hüküm sürmesinden dolayı erkek kıyafetleri yünlü ve kalın koyu renk kumaşlardan yapılmaktadır.

KELEPOŞ:
Serpuş da denilen külahımsı başa giyilen takkedir.Sivri ucundan başlayarak çevresi oyalı ve desen işlidir.

FES:
Bordo renkte püsküllü başlıktır. Çevresine ipek kumaştan poşu veya işli sarık sarılır.

POŞU:
ipek yada ipek cinsi kumaştan kare şeklinde kelepoş veya fesin çevresine sarılan uları püsküllü ve ince veya kalın çizgili örtüdür.

Bedene giyilenler
Mintan, gömlektir. Kalın pamuk veya yünlü yolaklı çizgili ve renkli kumaştan dikilir. Önü yarısına kadar yırtmaçlı ve kol ile ön yırtmaç bölümlerin üzeri kaytan işlidir.

Aksesuarlar

İşlemeli peşkir:
El temizliği için kullanılan pamuklu kumaş üzeri işlemeli örtüdür.

Köstekli Saat:
Gümüş ve üç parçadan oluşur. İlk parça boyuna takılır, ikinci parçaya saat talır, üçüncü parça silahlığın sol tarafından üstten sarkılır.

Tütünlük:
Gümüş tabakadır.Deriden bir kemerle omuzdan takılır.

Piştov:
Tabancadan büyük silahtır.

Saldırma:
Silahlıkta taşınan kılıcın bir türüdür.




Cepken:
Yörede gazeki denir. Gömleğin üzerine Camedanın altına giyilen kalın kumaş dikilen vekol ve ön kısımları kaytan işli giysidir. Uzun kollu ve bel kısmı kuşağın altında kalacak ve tam bedene oturacak şekildedir

Camedan:
Kartal kanadı da denir. Bedenin en üstüne giyilen camedan, koltuk altları cepken görünecek şekilde açıktır .Omuzları kartal kanadına benzer, tamamı işlidir.İşleme özelliği nedeniyle kumaşın rengi görünmez. İşlemesi düzgün yapılan camedan yere konduğunda hiçbir yeri kırılmadan dik durur.Camedanın ihtişamı giyeni de heybetli gösterir.
Bel altına giyilenler

Elifi Don:
Koyu renkli kalın yünlü kumaştan dikilen ağlı uzun şalvardır. Dize kadar bol, dizin alt bölümü bacakları tam saracak şekilde dar dikilir.Ayak bilek kenarları yırtmaçlıdır Kenar an bölümleri burma kaytan işlidir.Gazeki altına giyilir. Günlük giyilmektedir.

Potur:
Koyu renk kalın yünlü kumaştan genellikle cepken kumaşından diz altına kadar uzanan yanları kaytan işli ağlı şalvardır.Potur giyilmesi durumunda diz görünmeyecek kadar tozluk giyilir.

Bele giyilen

Şal:
Bele geniş yollu yünden dokuma Lahuri, Acem, Hint, Kabaşal kuşaklar sarılır

Silahlık:
Şalın üzerine giyilen çok cepli dikdörtgen biçiminde dört köşesi önden saracak biçimde ve arkadan kemerleri ile bağlanan koruyucu özelliği olan ve malzeme koymadan kullanılan bir giysidir. Silahlık kalın gres deriden yapılır. Katlarına veya ceplerine ihtiyaç olabilecek bütün eşyalar konulabilir.

Ayağa giyilenler

Tulumbacı Yemenisi:
Ucu sivri, deriden yapılmış ayakkabıdır. Yemeninin üzerine tozluk giyilmektedir. Bunun uanında uzun konçlu lapçın, mest ve kalçın giyilmekteydi.

Çizme:
Kalın deriden körüklü ve körüksüz olmak üzere iki çeşidi olan ayakkabıdır.Genelde efe ve zeybekler giymekteydi.

Tozluk:
Lapçın, çarık, kalçın ve mest üzerine geçirilerek ayak bileklerinden dize kadar uzayan bir giysi tamamlayıcısıdır. Şalvarın aynı kumaşından kumaşın rengi görünmeyecek şekilde işlidir.

Çorap:
Yünden örme çoraptır. Rengi genelde sade ve diz boyundadır.


HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Ege, Marmara ve Orta Anadolu müzik ve halk oyunları karışmıştır. Ege bölgesinin tesiri daha ağır basar. Zeybek türü oyunlar oynanır. Kütahya halk oyunları Zeybek grubuna girmektedir. Kaşıkla oynanır. Ege Zeybeği'nden küçük farklarla ayrılır. Ege'de zeybek dairesel formda oynanırken, Kütahya'da hem dairesel hem çizgisel oynanır. Zeybeğin temelinde tek başına, mert, cesur, savaşçı bir erkek vardır. Üretken, koruyan, iyi ahlaklı, vakur ve adaletli zeybek başı, Anadolu insanının temsilcisidir. Kadın ve erkekler tarafından oynanışı farklıdır. Erkek zeybeği ağır, hızlı. kırık diye üçe ayrılır. Tek başına oynanabildiği gibi 2,4,6'lı grup olarak da oynanır. Kadın oyunları tek başına ve tek oyunla biten (Yasemen Dalı ), yengeler oyunu, gelin (Paça günü) oyunlarıdır ki kaşıksız oynanır. Paça günü gelin oyunda bereket simgesi arpa saçar. Arka arkaya 3 oyun oynanır : Ahmet Bey, Gar mı Yağdı, Tıpır tıpır veya Yoğurdum Var, A Hamamcı, Hop Şimidallı şeklinde gruplaşan oyunlar ağırdan hızlıya doğru oynanır. Cuma günleri toplanılan ve "Kızlar içi" denen eğlentilerde, kına eğlencelerinde zengin süs takıları ve giyitleriyle tekrarlanan oyunlar bir yandan da genç kızlara öğretilir. Oynamayı bilmeyen, endamlı yürüyemeyen kızlara "Hiç mi Cuma debleği görmedin" denir. Erkeklerde ise yaren denilen gezeklerde tekrarlanan oyunlar gençlere hem öğretilir hem oynatılır. Kütahya'da gezekler tüm canlılığıyla devam etmektedir.
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Porselen ve Çini İmalatı, Başkomutanlık Milli Parkı, Kütahya Kalesi, Aizanoi Antik Kenti, Tunçbilek-Seyitömer Linyitleri, Tavşanlı Leblebisi, Simav ve Gördes Halıları

denizli

ANA SAYFA
DENİZLİ



gelenek-görenekleri
halk oyunları ve folklor
yöresel giyim
yöresel yemekler
örf-adetler
neleri ile ünlü
illerin isimleri nereden gelmiş ?
evliya çelebi ne demiş?

ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ
Denizli’de Türk İslâm kültürü yerleşmiş ve 11. asırdan bu yana Türk İslâm kültürü ile yoğrulmuştur. On birinci asırdan sonra Türk olmayanlar İzmir’e doğru göç etmiş ve 1071’den sonra Denizli civârındaki dağ ve yaylalara yerleşen 200.000 çadırlık Türkmenler bölgeye hâkim olmuşlardır. Osmanlı Devleti Denizli’yi toprağına kattığında Denizli tamâmen Tükleşmiş bulunuyordu. On birinci asırdan önce bu bölgede yaşayan milletler ve bunların kültürleri eriyip gitmiştir. Sâdece târihî eser ve harâbeleri kalmıştır.
YÖRESEL YEMEKLER:
Denizli'de geleneksel yemek türleri ve beslenme alışkanlıkları sürmektedir. Kedi börülcesi çorbası,Mercimek çorbası,Domates çorbası, kuru börülce çorbası, Tarhana çorbası, ovmaç çorbası gibi yöreye özgü çorba türleridir. Et yemeklerinin başlıcaları tas kapaması, kumbar dolması, sirkeli et, nohutlu et, Tandır,kol dolması, ciğer sarma, saçta işkembedir. Denizli mutfağının temelini sebzeli yemekler oluşturur.Özellikle patlıcan yemek çeşitleri çoktur. Kuru patlıcan dolması, patlıcan gözlemesi gibi vb. Taratorlu börülce salatası, ebe gümeci salatası, filiz salatası Yöreye özgün salata türleridir. Börek ve tatlı türlerinde Ege Bölgesi özellikleri görülür. Yufka, şipit, bazdırma evlerde yapılan ekmekledir. Yöredeki beslenme alışkanlıklarından biri de yatmadan önce yenen “yat geber ekmeği”dir. Kışın darı, kavurga, ceviz, kestane; yazın türlü meyveler, salatalık, kavun, karpuz yenir.
YÖRESEL GİYİM:
Denizli’nin kendine özel mahallî kıyâfeti vardır. “Süğüm”, “çeki”, “yemeni”, “cepken” ve “şalvar” ve diğer mahallî kıyâfetler ancak düğün ve folklor gösterilerinde giyilir. İlin çeşitli yörelerinde giyimde farklılıklar görülür. Kadın giysilerinde görülen bazı özellikler: Acıpayam, Tavas ve Çameli yöresinin günümüzdeki kadın giysileri arasında fazla farklılık yoktur. Kadınlar genel olarak geniş ve paçaları golf tipi, lastikli şalvar giyerler. Üst giysiler dizlere kadar uzayan bazıları parçalı, bazıları yekpare biçimde “fistanlar” dır. Başa genellikle ön tarafına sarı pul paralar dizilmiş fesler giyilir. Fes üzerine bir örtü bağlanır. Giysiler renk renk kumaşlardan yapılır. Baş örtüleri deç beyaz veya renkli kreplerdir. Güney, Buldan yöresi kadın giysilerinde topuklara kadar uzayan “fistan” lardan ibarettir. Ayrıca “peştamal” denen bir örtü bele sarılır. Özellikle giyilen peştemaller pamukludan yapılmış, çizgili ve renk renktir. Düğün derneklerinde kullanılanlar ise ipekten yapılmış, renkli ve düz desenlidir. Yine aynı yöre köylerinde kadınlar kat kat çeşitli kumaşlardan yapılmış topuğa kadar uzayan şalvar da giyerler. Peştamal ve fistan üzerine renkli veya düz üstlükte kullanılır. Bu üstlüklere “Buldan üstlüğü” denir. Çal, Çivril yöresi giysileri Tavas Yöresini uyarsa da bazı farklılıkları vardır. Köylerde genellikle renkli kumaşlardan üç etek adı verilen fistan, şalvar ve pullarla süslü fes giyerler.
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Denizli'de zeybek oyunları ve türleri yaygındır. Zeybek, yörede çok çeşitli sazlı-sözlü havalarıyla zengin folklor kaynağıdır. Oyunlar açık havada davul-zurna, davul-klarnet, kapalı yerlerde meydan sazı, darbuka eşliğinde oynanır.
ERKEK OYUNLARI : Erkeklerin oynadığı oyunlara “Efe Oyunu” denir. Bu oyunlar zeybek türündedir. Tavas Zeybeği, Çal Feraisi, Acıpayam Zeybeği, Harmandalı, Çivril Zeybeği, Kerimoğlu Zeybeği bunlar arasında sayılabilir. KADIN OYUNLARI : Bunlara “Kız Oyunu” denir. Bazıları; Keten Gömlek, Düz Oyun, Çameli'dir. Kız oyunları genellikle kapalı yerlerde cümbüş, tef, darbuka (dümbelek), leğen eşliğinde oynanır.
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Pamukkale Travertenleri, Hierapolis Antik Kenti, Buldan Bezi, Havlu ve Bornoz Üretimi, Güney Şelalesi, Karahayıt Kaplıcaları, Kızıldere Jeotermal Kaynağı , Denizli Horozu.
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Deniz-ili kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. İl eski Türkçe'de ülke, memleket anlamına gelir. Yani deniz memleketi denilir.

muğla

MUĞLA



gelenek-görenekleri
halk oyunları ve folklor
yöresel giyim
yöresel yemekler
örf-adetler
neleri ile ünlü
illerin isimleri nereden gelmiş ?
evliya çelebi ne demiş?

ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ
Muğla ili çok eski çağlardan beri önemli yerleşme merkezi olup, 5 bin senelik bir târihe sâhiptir. Bu târihî seyir içinde birçok millet ve kültürler gelip geçmiştir. 1071’de Türkler tarafından fethedilmesinden sonra bölgeye Türk-İslâm kültürü hâkim olmuştur. Diğer kültürler unutulmuş sadece bâzı târihî yapılar günümüze intikal etmiştir. Muğla halkı asırlardır geleneklerine çok bağlı kalarak örf ve âdetlerini devam ettirmişlerdir.
Genel olarak:
Her il ve yörede olduğu gibi, Muğla’da da geçmişten bugüne süregelen bazı inançların gereğini yerine getirmek gelenek ve görenek haline gelmiştir. Bunları kısaca ele alacak olursak: Dini Bayramlarda, Kandil ve Arife gibi kutsal sayılan günlerde ölüler ziyaret edilerek mezarlarına “Mersin” adı verilen yeşil bir bitkinin dalları bırakılır. Halk inancına göre Mersin, ölünün kabir azabını azaltır, ona ortak olur ve ölünün üzerinde salavat getirir. Ölüler gömüldükten sonra, mezarın çevresine uzun ince kazıklar sokulur ve bu kazıklara boydan boya kefen bezinden yırtılarak elde edilen beyaz şeritler sarılır. Bunun yapılmasının sebebi ise, mezarın vahşi hayvanlarca deşilmesini engellemektir.
Kandil günlerinde ve ölülerin gömülmesinden hemen sonra mevlit okutulur. Gene Kandil günlerinde, ölenlerin yedinci ve elli ikinci günlerinde Lokma ve Katmer adı verilen hamur işleri yapılarak hayır için dağıtılır. Muğla’da ayrıca ölüler için de kurban kesme geleneği vardır. Ölü kurbanları, Kurban Bayramı’ndan bir gün önce yani Arife günü kesilir ve eti de aynı gün dağıtılır. Muharrem ayında Aşure yapılır. Lokma ve Aşure yapma geleneği, Regaip, Miraç ve Berat Kandili günleri için de geçerlidir. Yapılan bu lokma ve aşureler konu komşuya dağıtılır. Ayrıca namazdan sonra cemaate de yedirilir. Muğla’da ezana karşı ayrı bir saygı vardır. Halk düğünde, çalgılı toplantıda ve benzeri özellikteki eğlencelerde iken ezanın okunması halinde, ezan bitinceye kadar eğlenceye ara verir. Fal bakma, büyü yapma, rüya yorumu, uğurlu uğursuz günler, hayvan, eşya ve çeşitli davranışların anlamlandırılması gibi bazı inançları da Muğla’da görmemiz mümkündür. Halen bazı köylerde fal bakan, büyü yapan özel kişiler mevcuttur. Salı günleri uğursuz kabul edilir ve hayırlı bir iş tutulmaz. Cuma günleri ise uğurludur. Hayvanlardan tavşan uğursuz, tilki ise uğurludur. Aksesuar olarak hemen hemen her çocukta nazarlık vardır. Eskiden köy evlerinin kapılarına içi pamuk doldurulmuş, zeybek giysili, bezden bebekler asılırdı. Bu da kudret ve dürüstlüğü simgelerdi. Salı ve Cuma günleri çamaşır yıkanmaz, çamaşır ve bulaşık suları her yere dökülmez. Saçaklardan su damlalarının düştüğü yere çocuk bırakılmaz ve Zemheride çocuk çamaşırları dışarı asılmaz. Geceleri, ömür kısalır gerekçesiyle tırnak kesilmez. Yeni doğan çocuklar, kırkı çıkıncaya kadar yalnız bırakılmazlar. Şeytanın değiştireceğine inanılır. Ayrıca, yeni doğan çocuklar günden güne zayıflıyorsa, şeytanın değiştirdiği düşünülerek Allan Kavağı’na götürülür ve çocuğun elbiseleri buraya bırakılır. Mevlitlerin okunması esnasında Günlük Ağacı’nın kurutulmuş meyvesi yakılarak “Buhur” denen tütsü verilir. Muğla’da ayrıca göze çarpan bir özellik de evlat edinme geleneğidir. Ekonomik durumu iyi olan aileler, bakıma muhtaç olan çocukları, kendi çocukları olsa bile, evlatlık olarak yanlarına alırlar ve onları büyütürler. Daha sonra da okutarak evlendirirler.
1-İl Merkezinde:
Muğla il merkezindeki evlenmelerde, kız anne ve babadan istenir, uygun görülürse hemen söz kesilip nişan takılır. Nişan, yüzük ve çeşitli süs eşyaları takılmak suretiyle olur.
Nişan:Nişan ve düğün arasının uzaması erkek ve kız tarafı için çok masrafa yol açar. Hele Kurban Bayramı’na rastlarsa, bu bayramda erkek tarafı gösterişli bir koç alır. Koçun her tarafı kurdele ve tellerle süslenir. Üzerine veya boynuzlarına kız evine gidecek altın türünden değişik hediyeler bağlanır ve bu şekilde gönderilir. Kız tarafı da damat adayına, iç çamaşırı ve börek gibi hediyeler gönderir.Nikah: Tamamen medeni kanunlar çerçevesinde yapılır. Bu nikaha ek olarak imam nikahı kıyılır. Erkek tarafı değişik değerli altın ve benzeri takıları büyük nişan olarak ayrıca gelin adayına nikahta takar. Buna karşılık kız evi de çeyizin tamamını yapar.Düğün: Düğünler Cuma günü başlar ve Pazar günü “Gelin Alması” ile biter. Erkek düğünlerinin baş çalgıları davul ve zurnadır. Kız düğünleri ise sadece defle ritim tutularak kadınların okumasıyla yapılır. Günümüzde genellikle her iki düğün de, yörede “İnce Saz” tabir edilen klasik çalgılarla icra edilmektedir.Gelin Alma Töreni: Eskiden davul ve zurna eşliğinde yapılan gelin alma törenleri, bir dönemde yerini şehir bandosuna bırakmıştır. Otomobil ile evlerinden alınan gelinin yanına, erkek tarafından kadınlar biner. Oğlan evine gelen gelini kapıda damat karşılar. Koluna girerek evine çıkarır. Daha sonra damat dışarıda bekleyen arkadaşlarıyla buluşup, akşam ezanına kadar onlarla birlikte olur. Akşam namazı kılındıktan sonra davetlilerle eve gelinir. Dua okunur, tebrikler kabul edildikten sonra gerdeğe girilir. Gerdekten birkaç gün sonra damat ve gelin, kız evi tarafından yemeğe çağrılır. Buna “Artça” denir. Bu arada damadın arkadaşlarından biri de sağdıçlık görevini üstlenir. Böylece evlilik başlar.
2-Kırsal Kesimlerde:
Kırsal kesimlerde ise evlenme törenleri biraz daha farklı ve zengin bir görünümdedir. Bu adetler ise şöyledir:
Kız İsteme: Önce görücüler gider. Kız beğenilirse, birkaç gün sonra istenir. Kız evi cevap için süre ister, karardan sonra kız verilecekse iki ailenin büyükleri toplanarak nişan gününü tespit ederler. Ertesi günü kız evi, oğlan evine baklava gönderir.
Nişan:Hısım-akraba ile kararlaştırıldığı şekilde oğlan evi, kız evine nişana gider. Kıza yüzük, bilezik ve diğer ziynet eşyaları takılır. Bir hafta sonra kız evi de oğlan evine nişan ardına gider.
Pusat (Giysi):Düğünden onbeş-yirmi gün önce pusat (giyim-kuşam eşyaları) almak üzere gelin adayı ile birlikte çarşıya gidilir. Kız ve oğlan evinin ihtiyaçları alınır. Bunların parası oğlan evi tarafından ödenir. Bu arada kızın ve oğlanın akrabalarına da hediyeler alınır. Buna “Dürü” denir.
Okuntu Dağıtılması: Düğünden bir hafta önce okuntu dağıtılır. Okuntu bir nevi davetiyedir. Düğün sahipleri bu davetle birlikte kumaş, mendil, havlu, sabun, şeker ve fincan gibi küçük hediyeler gönderir.
Buğday Dövmesi: Düğünden birkaç gün önce düğün yemeği için yapılan bir hazırlıktır. Tanıdıklar çağrılır. Hep birlikte evde veya çevrede bulunan taş dibekte “Keşkek” için buğday dövülür. Sofralar kurulur. Misafirlere çerez ve meyve ikram edilir. Bu arada gelini bağlarlar. Damada haber salarlar. Damat gelini kurtarmak için hediyeler yollar. Kız kurtulunca “Buğday Dövmesi” sona erer.
Düğün: Salı günü başlayıp, Cuma günü biten düğüne “ön düğün” Cuma günü başlayıp, Pazartesi günü bitene “ters düğün” denir.
Birinci Gün: Düğün Salı veya Cuma günü başlar. Oğlan evine bayrak dikilir. Çalgılar çalınır. Gece “Çörek Kapma” gibi eğlenceler düzenlenir.
İkinci Gün: Gündüz veya bazı yörelerde gece Yağlı Pehlivan Güreşleri düzenlenir. Güreşenlere düğün sahibince ödüller verilir. Oğlan evi kız evine çalgılar eşliğinde kına götürür. Buna “Kına Verme” veya “Yük Verme” denir. Bu kına kız evinde yakılır. Gece, çengiler tarafından çalınan def veya dümbelek ile kadınlar kız evinde eğlenirler. Bu arada gelin getirilir ve ortaya oturtulur. Başının üstüne sini tutulur. Ayrıca sini üstünde şeker paralanır. Misafir ve akrabalar bu sininin üstüne paralar atarlar. Atılan bu paralar, kız anasının olur. Davet edilip de gelmeyenler ise sonradan para gönderirler. Buna “Şeker Paralama” denir. Kına yakılırken, gelinin avucuna metal para konur. Sonra “Kına Havası” okunur.
Üçüncü Gün: Gelin alma günüdür. Davul ve zurnalarla gelin almaya gidilir. Kız hazırlanıncaya kadar çeyiz oğlan evine götürülür. Sonra gelin ata bindirilir. Kıbleye dönülerek dua edilir. Oğlan evine gelince çalgılar susar. Oğlanın anası ve babası çağrılır. Geline civcivli tavuk, köklü ağaç gibi indirmelikler verilir. Gelin ata binerken ve inerken başına şeker ve paralar atılır. Gelin kapıdan girerken eşiğe yağ sürülür ve sonra dini nikah kıyılır.
Gerdek: Damat akşam namazını kıldıktan sonra sağdıçlarıyla eve gelir. Geline bir hediye vererek duvağını açar.
Dördüncü Gün: Gerdeğin ertesi gününe “Duvak” denir. Gelin süslenerek yanında kız arkadaşı ile gelenleri karşılar ve ellerini öper. Gelenler bu arada gelinin çeyizlerine bakarlar. Buna ayrıca gelinlik giyme denir.Gelinlik Gezmesi: Gelin yakınlarınca alınıp, eşe dosta ziyarete götürülür. Buna “Gelin Gezmesi” denir.Bu arada sağdıca ve akrabalara, içinde hediyeler bulunan bohçalar verilir. Düğün de böylece sona erer.
YÖRESEL YEMEKLER:
Kuzu ve oğlak etinden yapılan Püryan Kebabı, Milas’ın Keşkeşi, Bodrum’un Paşa Makarnası ve Saraylısı, Datça’nın Mürdümerik Çorbası ve Hernep Pekmezi meşhurdur.
YÖRESEL GİYİM:
Mahallî Kıyâfet: Millî ve dînî günlerde, düğün ve törenlerde mahallî kıyâfetlere rastlanır. Mahallî erkek kıyâfetleri: Hoca, ağa ve zeybek kıyâfeti olarak üçe ayrılır. Hoca kıyâfeti. Cübbe ve sarıktan ibârettir. Ağa kıyâfeti: Fes üzerine Şam kumaşından abani sarık sararlar, üzerlerine cübbe yerine ceket, elifli veya alelâde pantolon giyilir. Zeybek kıyâfeti: Zeybekler kendi aralarında efe, zeybek ve kızan olarak ayrılır ve herbirinin kıyafeti ayrıdır. Efeler başlarına narçiçeği renginde fes giyerler. Feslere püskül veya oyalı yazma sarılır. Püsküle koza ismi verilir. Siyah renklidir ve 100 dirhemdir. Giyilen şalvar diz kapakları üzerinde ise de dizlik giyilerek açık yerler örtülür. Üzerlerine giyilen kısa ceketin kolları varsa “cepken” yoksa “camedan” denir. Çuhadan yapılırlar. Üzerleri sırma ile işlenir. Cepkenlerin altına pullu mintan giyilir. Bele “acemşalı” denilen kuşak sarılır. Kuşağın üzerinde silahlık vardır. Arasına bir yatağan, gümüş tütün tabakası, kehribar ağızlık, mendil ve yara sarmak, kesici silahlardan korunmak için 2 hokka temiz yapağı konur. Giyilen çizmeye “kayılık” denir. Üzeri işlemelidir. Baldır kısmına gelen yerinden püsküller sarkar. Çizme giyilmediği zaman dizlik giyilir. Buna “kepmen” denir. Kepmen içine kama sokulur. Kadın kıyâfetleri: Başa“şamı” denilen ince bir bez sarılır. Şamı sarılmadan kenarları kesilmiş sadece üstü bulunan fes giyilir. Fes çene altından geçen iki şeritle tutturulur. Boyuna gerdanlık takılır. İç gömleğin yakası ve bağrı renkli ipliklerle işlenir. Üçetek topuklara kadar iner. Üçetek üzerine sim ve kaytandan işlemeli kadife cepken giyilir. Cepkenin altına kuşak bağlanır. Parlak ve satenden yapılmış şalvar ile kıyafet tamamlanır. Ayağa renkli veya beyaz yün çorap, yemeni şeklinde burnu sivri ve yukarı kalkık arka kısmından yukarı çıkıntısı olan ayakkabı giyilir. HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Muğla; oyun, müzik ve türkü folkloru bakımından çok zengindir. Zeybek havaları, teke oyunları ve kaşık oyunları yaygındır. Teke oyunları Fethiye’de; Zeybek oyunları ise Bodrum, Milas, Köyceğiz ve Muğla’da yaygındır. Kına gecelerinde “Temel devren” adıyla söylenen türküler çok ve meşhurdur. Türkülerde gurbet havaları, Avşar beyleri, uzun yol havaları, semahlar, gemici türküleri, gelin ağlatma ağıtları ve zotlatmalar ağır basar. Bölgenin meşhur oyunları Bilalin Zeybeği, Satı Zeybeği, Ferayı, Bıçak Oyunu, Kalkan Oyunu, Kuruoğlu, Zapbak, Buhurcular Zeybeği, Çıktım Tepe, Gidene Bak Gidene, Demirciler, Eydim Kavak Dalını ve Kadıoğlu Zeybeğidir.
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Bodrum, Marmaris, Datça, Fethiye, Dalyan, Göcek Gibi Turizm Merkezleri, Kelebekler Vadisi, Bodrum Kalesi, Beyaz Bodrum Evleri, Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi, Saklıkent Kanyonu, Ölü Deniz, Çamur Banyosu, İztuzu Plajı, Sedir Adası, Knidos-Letoon-Kaunos-Labranda-Keramos Antik Kentleri, Milas Halıları, Halikarnas Balıkçısı, Marmaris Çam Balı, Sığla Ağacı ve Yağı.
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Eski adı "Mobolla"dır. Türkler buraya daha sonra Muğla demişlerdir.

uşak

ANA SAYFA
UŞAK



gelenek-görenekleri
halk oyunları ve folklor
yöresel giyim
yöresel yemekler
örf-adetler
neleri ile ünlü
illerin isimleri nereden gelmiş ?
evliya çelebi ne demiş?

ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ
Târih boyunca çeşitli medeniyetler ve milletler bu bölgeden gelip geçmiştir. 1071’den beri her bakımdan Türk olan bu bölgede Türk-İslâm kültürü örf ve âdetleri tam olarak yerleşmiştir.
DOĞUM :
Hamile kadınların doğumlarına kadar yediklerine ve içtiklerine dikkat etmesi gerektiğine inanılır.Eğer kadın günden güne güzelleşiyorsa doğacak çocuğun erkek,günden güne çirkinleşiyorsa kız olduğuna inanılır.İlk doğumlar oğlan ve kız evleri için en önemli olaylardan biri sayılır.Kız evi tarafından çocuğa beşik,yatak,yorgan ve iç çamaşırı gibi hediyeler alınır ve törenle oğlan evine götürülür.
EVLENME :
Eskiden Uşak’ta evlilik görücü usulü ile olurdu.Beğenilen gelin adayı kızın evine oğlan tarafı münasip kişilerle birlikte “Dünür gider” Allah’ın emri, peygamberin kavli ile kız istemeye geldiklerini belirtirler.Kız tarafı düşünmek, araştırmak ve danışmak için süre ister.Oğlan tarafının daha sonraki ziyaretinde uygun bulunursa söz kesilir.Nişan konur,nişan töreni yapılır.Bu törende misafirlere nişanlanan çiftlerin ömür boyu işleri beyaz, günleri aydınlık olsun diye süt içirilir.Düğün sırasında kız kendini kardeşlik oğlanda sağdıç tutar.Düğünler genelde Perşembe veya Pazar gecesi esas alınarak başlar.Üç,beş gün önceden eşe dosta akrabalara oku denilen davetiyeler gönderilir.Düğün gününden bir iki gün önce davul zurna getirilir,yemek hazırlıklarına başlanılır,etlik hayvanlar kesilir,keşkekler dövülür,büyük kazanlarla yemekler pişer,misafirlere ikram edilir.Gerdekten bir gün önceki gece kına gecesidir.Oğlan evi tarafından hazırlanan “kına heybesi” kız evine götürülür.O gece kız evinde şenlikler yapılır.Kına gecesi günü oğlan tarafının aldığı “çeyiz” davul zurna eşliğinde kız evine götürülür.Kız tarafının çeyizi ile birlikte sergilenir.Düğün günü bütün çeyizler toplanır.Tekrar oğlan evine yeni çiftlerin eşyaları olarak gider.Gelin alma günü Perşembe veya Pazar günüdür.Bugünlerde eğlence yapılmaz gelin hazırlanır,süslenir,giydirilir.Herkesin görebileceği bir odada bekletilir.Oğlan evinde güvey hazırlanır ve öğleden sonra davul zurna eşliğinde arabalı düğün halayı konvoy halinde gelin almaya gider.Kız evinde fazla beklenilmez gelin çıkarılır.Daha sonra oğlan evine dönülür.Gelin inince damadın babası tarafından avluya kadar götürülür.Burada gelin oturur.Oyunlar oynanır.Aynı gün kız evinden sinilerle baklava, börek, tavuk eti vb. yiyecekler gelir eğlenceler akşama kadar devam eder.Gelin gerdek odasına girmeden önce kapıya bir parmak yağ çalar,çivi çakar,gelinin eline ekmek verilir.Gelin ekmekleri omzundan geri atar.Orada bulunanlar ekmekleri toplarlar.Gerdek gecesi akşamı hoca çağrılır.Daha önce kıyılmış resmi nikaha ilaveten dini nikah kıyılır.Damat sağdıcı tarafından yumruklanarak gelin odasına konulur.Damat gelini konuşturmak için çeşitli hediyeler verir.Kız evinden gelen tavuk eti ve baklavalar yenir.Damat önde gelin arkada iki rekat namaz kılarlar.Ertesi gün evdekilerin eli öpülür.Kızın annesine haber gönderilerek bahşiş alınır.Aynı gün kız ve oğlan evinin birlikte katıldığı “yan günü” eğlencesi yapılır.Yemekler yenilir.
Kız Arama :Askerliğini bitirmiş olan oğlanların anneleri tanıdıkları yoluyla kızaramaya başlar, Kız bulunduktan sonra ailesine haber gönderilir.
Yavuklu Olmak:Oğlan evinden kız evine birkaç ihtiyar kadın görücülüğe gider kız beğenilirse aynı eve birkaç gün dünürcülüğe gidilir. Oğlanın annesi kız evinin pis ya da temiz olduğunu anlamak için divanın altına beyaz bir ip atar. Ağzı kokuyor mu diye kızı öperler. İyi duyuyor mu diye kısık sesle bir şey sorarlar.
Kız isteme:Dünürcüler, Allah’ın Emri Peygamber’in Kavli ile kızı isterler. Kız evinden olumlu cevap alınırsa, kız evi oğlan evine yemek davetinde bulunur. böylece kız evinden söz alınmış olur. Dünürcülere kız verilmek istenmezse oğlanın kahvesine tuz atılır Ayakkabısına tuz veya su konur
Küçük ve Büyük Nişan:Nişan çalgılı ya da çalgısız olarak kız evinde yapılır.oğlan evi gelin kızın büyük nişanda giyeceği ve takacağı altınları hazırlayarak, akrabalarına ve komşularına nişan davetinde bulunur. Kız evi de kendi çevresini davet eder. Nişan günü aile büyüklerinin elleri öpülerek karşılama yapılır. Ardından yenilir, içilir ve eğlenilir. İsteyen gelin kıza nişan günü hediye getirir
Gelin Kız Hamamı: Oğlan evi tarafından kız evi hamama davet edilir. Evlilik hayatında mutlu olan bir kadın tarafından gelin kızın başı sabunlanır. Bütün akrabaları kızın başına su dökerek hamam havlusu ile onu kurular. Yıkanma ve kurulanma bittikten sonra türküler söylenir ve kahve içilir. Hamam sefası bittikten sonra kız evinden oğlan evine börek, pide ve dürüm gider.
Kına Gecesi:Düğün hazırlıklarına başlayan taraflar akraba ve komşularını haberci aracılığıyla kına gecesi ve düğüne davet eder. Bu arada oğlan evi resmi Nikah hazırlıklarını tamamlamıştır. Kız evinde çalgılı olarak yapılan kına gecesinde Türküler söylenir. Gelin kızın ellerine ve ayaklarına kınalar yakılır.Oturtma:Kına gecesi günü oğlan evinde, damat ve arkadaşları toplanarak İçki içilir.
Düğün:Düğün sabahı gelin kız hazırlanırken, oğlan evinde de geleneksel güvey giydirme içkili ve çalgılı eğlenti sırasında damadın hazırlanması yapılır. Hazırlıklar bitince fayton, at ya da arabayla gelin almaya gidilir.
Gelin Alma:Düğün günü kız evinden oğlan evine türlü hediyeler götürülür. Düğün eğlencesi ailelerin durumuna göre salonda ya da avlu da yapılır. Genellikle akşama doğru son bulan düğün eğlencesinden sonra herkes yemeğe oturur. Yemekten sonra damat ve arkadaşları yatsı namazına giderler. Damat namazdan geldikten sonra yumruklanarak gelin odasına girer. Damat gelinle biraz konuşup görüştükten sonra kendilerine getirilen baklavayı yerler. Daha sonra ikişer rekat namaz kılarlar zifaf gecesinin ardından ertesi gün büyüklerin elleri öpülür.
ÖLÜM
Ölüm olayının hemen ardından ölen kişinin çenesi bağlanır.Ve gözleri yumulur.Daha sonra ölü soyularak ince bir örtü ile örtülür.Çeşitli dualar okunur. Duadan sonra ölüye şişmemesi için karnının üzerine demirden yapılmış bir eşya konulur.Ve elleri iki yanlarına uzatılır.Ölü yıkanıncaya kadar yanında Kuran okumak mekruhtur.Ölünün gömülme hazırlıkları vakit geçirmeden yapılır.Ölü temiz bir koku ile kokulandırılmış ve tütsülenmiş bir teneşir üzerine konulur.Sonra avret yerleri örtülür ve abdest aldırılır.Üzerine sabunlu su dökülerek başı ve yüzü yıkandıktan sonra sol yanına çevrilir.İlk önce sağ yanı yıkanır daha sonrada sağ tarafına çevrilerek sol tarafı aynı şekilde yıkanır.Bütün bunların ardından bir havlu veya bezle kurulanarak ölü kefene sarılır.Cenaze götürülürken tabutu dört kişinin omuzlaması sünnettir.Tabutu ne kadar çok kişi taşırsa ölen kişiye o kadar çok sevap yazılacağına inanılır.Mezara varıldığında kabir yarım adam boyu veya göğüse varılacak derinlikte kazılır.Kıble yönüne lahit yapılarak ölü kıble yönünde içine konulur.Sonra kefenin düğümü çözülür.Kerpiç ile lahtin üstü kapatılır ve kamışlarla örtülür.Sonra da kabrin üzerine toprak atılarak deve hörgücü gibi tümsek yapılır.Kimileri ölünün çok değer verdiği eşyasını (eşarp,şapka vb.)mezarının başına koyar.
YÖRESEL YEMEKLER:
Tarhana Çorbası ,Çömlek Eti ,Tahin Helva ,Katmer , Gediz güveci, pelvaze, erkeç, çepleme, çömlek eti, alacatane ve döndürmedir.
YÖRESEL GİYİM:
Kadınlar altınlarla süslü başlıklar, uzun etekli gömlekler, “girikli” denilen yırtmaçlı entariler, ayaklara yün çorap ve “lâçin” denilen ayakkabı giyerler. Erkeklerin giyimleriyse başlık, desenli poşular, işlemeli mintan, çepken, kara şalvar veya pantolondur. Ayaklara çizgili yün çorap ve kundura giyilir. Uşaklı kadınlarımızın önceleri yuvarlak yakalı,uzun etekli,gömlek,bunların altına giydikleri ayaklarına kadar uzanan kalçadan lastikli dizlik ve iç zıbın denilen önden bele kadar arkadan da kalçayı örtecek şekilde bir iç giyimleri vardı.Erkeklerinde iç giyimi kadınlarınkine benzerdi fakat yalnızca gömlek eteği kısa olurdu.Kadınlar dışarıya çıkacakları vakit önleri ve yanları yırtmaçlı,kolları uzun ve bol elbiseler giyerlerdi.Bunların üzerine de işlemeli bir kemer takılırdı. Ayrıca yine uzun,bel kısmından büzgülü koyu renkli olan bir başka sokak giysileri de vardı.Yeni gelinlerin bu elbiselerinin büzgülü olan kısımları süslü ( pul ve boncuk işlemeli) olurdu. Erkekler ise kemerli,dizlerine kadar bolca uzanan sonra ayak bileklerine kadar daralan,düğmeli kilot pantolon veya şalvar giyerdi.İşlemeli,uzun kollu cepken,bele bağlanan bir poçu ve yün çoraplar giysilerini tamamlayan diğer unsurlardı.Kadınlarımız başlık olarak,altın ile süslenmiş yazmayla tutturulmuş başa geçirilen bir başlık kullanırdı.Bu başlıkla saç bir bütün oluştururdu.Erkekler ise başlarına pamuklu veya ipekli bir poçu bağlardı.Kadınlar aksesuar olarak,altın bilezik,yüzük,bele kadar sarkan kolye,altın inci karışımlı küpe,siyah eldiven ve içi aynalı sedefli çanta taşırdı.Kadınlar evde nalın dışarıda keçmeli (kilitli) ponponlu sivri burunlu bir ayakkabı,bunların içine de yün ve kıl çorap giyerdi.Bunlardan başka evde mest de kullanılırdı.Erkekler daha çok kabaralı ve demirden yapılmış ayakkabı giyerdi.Ancak belirtilen bütün bu özellikler 1940 yıllara kadar devam edebilmiştir.
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Uşak halk oyunları ve halk mûsikisi bakımından çok zengindir. Melodiler hareketlidir. Müzik ve halk oyunları İzmir bölgesine dâhildir. Başlıca oyunları: İslâmoğlu Zeybeği, Sallama Oyunu, Uşak Sürmelisi, Köroğlu, Gediz, Konyalı, Tek Zeybek, Çift Zeybek, Genç Ali Zeybeği ve Soğukkuyu Zeybeğidir.
Uşak’ın konumu iç batı Anadolu eşiğinde olduğundan zeybek oyunlarından ve teke yöresinden etkilenmiştir.Teke ve zeybek yöresinin beşiğindedir.Geçiş yöresi olduğu için oyunları bol ve zengindir.Zeybek oyunlarından daha çok Yörük zeybeğinden etkilenerek oynanmıştır. Kadınların oynadıkları zeybek oyunlarınada “efeleme” adı verilmiştir. Zeybek havalarının usulü dokuz zamanlıdır. Uşak yöresinde de en çok 9/8 zamanla oynanır. Oyunlar önce yavaştan gezinleme ile başlar,müzikli bir sergileme yaptıktan sonra nara atarak (haydi efeler,haydi efem,hayda vb.) oyuna başlanır.Oyun nakarat süresince döndürülür.Sonra yeniden gezinmeye geçilir.Kadın oyunlarında gezinme yoktur. Kadınların oynadıkları oyunlar efelemeden sonra kadın oyunları ve düz oyunlar diye adlandırılır.
A-ZEYBEKLER• İslamoğlu Zeybeği• İslice Zeybeği• Takmak Zeybeği• Gediz ZeybeğiBu oyunlar davul zurna eşliğinde kadın ve erkeklerin oynadığı kaşıkla oynanan oyunlardır.B-DİĞER OYUNLAR• Karataş • Karanfil• Ormandan Gel• Elmanın İrisi• Üzüm Sereriz.• Ho tin tin (Banaz yöresinde kadınların tefle oynadığı bir oyundur.)
:Oyunların geneli düğünlerde,kına gecelerinde,oturmada (Oturma erkek tarafından bir önce gece yaptığı eğlence) yan gününde (düğün gününün ertesi günü sabahtan yapılan eğlence)gençlerin toplantılarında ve özel günlerde oynanır.
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Deri, Kilim ve Battaniye Sanayii, Şeker Fabrikası ( Türkiye’deki İlk Şeker Fabrikası ), Akse Çamlığı, Hamam Boğazı Şifalı Suları,Karun hazineleri. Uşak, halı sanâtının Anadolu’da ilk merkezdi. Halıcılık Anadolu’ya Oğuz Türkleri ile Orta Asya’dan gelmiştir. Uşak halısı, dünyâca meşhurdu. Halı “kalı”dan gelir. Gelin çeyizlerinin içinde en kalıcı eşyâ olduğu için bu isim takılmıştır. Her evde halı dokunurdu. Uşak için halıcılık, ocakta bulgur tenceresi ve tandırda yufka ekmeği gibi tabiî bir işti. Halının çözgüsüne, atkısına eli varmayan Uşaklı yok gibiydi. Uşak halılarının ilk örneklerindeki geometrik süsler (Orta Asya modelleri) ile Kızılderililerin dokumalarındaki geometrik süsler aynıdır. Günümüzde halı dokumacılığı eski önemini kaybetmiş olup, makina halıcılığı gelişmektedir.
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Çocuk veya genç adının halk dilinden söylenişidir. Bazı rivayetlere göre ise uşak (ayınla söylenişi) aşık kelimesinden geldiği söylenmiştir.

afyon

AFYON


ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ

DÜĞÜN
Afyonkarahisar'da evlenme törenleri sırasıyla şöyle oluşmaktadır: Dünür gezme(görücülük), söz kesilip kahve içme, nişan(yavuklu olma), şerbet içilmesi, karşılıklı sini( tepsiyle baş üstünde nişan hediyesi olan şeker, çerez, iç çamaşırı, mendil, çorap v.b. hafif eşya) gönderilmesi, sini ardı (nişan tepsilerinin karşılıklı gönderilmesinden sonra kız evince yapılan yemek ziyafeti), kandillikler(kandil günlerinde gönderilen kına ve kandil helvası, buna karşılık kız evinden oğlan evine bir tepsi ağzıaçık, bir çeşit börek veya lokma) gönderilmesi, hıdrellez daveti(nişanlık zamanı hıdrelleze rastlarsa oğlan tarafından "Hıdrellezlik" gönderilir. Kuzu kesilerek yemekli kır daveti yapılır. Bayramlık(kız evinden oğlan evine, oğlan evinden kız evine karşılıklı çamaşır), kurban bayramında ise süslenmiş koç(oğlan evinden kız evine) gönderilir.Nişandan düğün haftasına kadar bu töre ve gelenekler, ailelerin maddî durumuna göre yapılır. Düğün haftasından önce iki aile, düğün, nikah ve esvap kesme gününü tesbit eder, hazırlıklara başlar. Oğlan evi tarafı gelini tanınmış bir mağazaya davet eder. Mağazada gelin için alınacak giysi ve gelinlik v.b. eşyaya bakılır. Buna "Esvap Kesme" adı verilir. Esvap kesmeyle beraber, her iki taraf, düğün için yakınları (eş,dost ve akraba) davet etmek üzere "Okucu" adı verilen sözlü davetçi gönderirler. Günümüzde ise davetiye kartları gönderilmektedir. Kadın okuyucular düğün sahibinin yakınlarını ev ev dolaşarak düğüne davet ederler. Böylece düğün başlamış olur. Düğün dört gün devam eder. Çarşamba günü düğünde oğlan evinde yemek davetleri öğleden itibaren başlar.Akşam yemeğine daha çok gençler(damadın arkadaşları) davet edilir. Aynı gün öğleden sonra "Saç Kesme" yapılır. Kaynananın başkanlığında kalabalık bir kadın grubu oğlan evinden kız evine gider. Kız evinden en az iki tefçi kadın oğlan evinden gelen kadın grubunu ayakta tef çalarak ve türkü söyleyerek, düğün evinin merdiveni başında veya taşlığında karşılar. Kız evinden çağrılmış olan misafirler diğer davetlilerle birlikte toplanır. Çengiler durmadan türkü söylemeye devam eder. Gelin kız, kaynananın bulunduğu yere gelir. Kaynananın ve misafirlerin ellerini öptükten sonra kaynananın önüne diz çöker. Önce kaynana, görümce, teyze,yenge(amca, dayı hanımları) birer ikişer saç Tlfini kesmek suretiyle "Saç Kesme" töreni yerine getirilir. Bu törende kaynana, geline ziynet olarak ne takacaksa (altın, inci, gerdanlık, küpe, bilezik v.b.) sırasıyla takar. Tören bittikten sonra gelişlerinde olduğu gibi giderlerken de çengiler, ayakta çalarak uğurlarlar. Saç kesme töreninin akşamı "Kına Gecesi" yapılır. Kına Gecesi:
Erkek evi: Oğlan evinde bir miktar kına ile gerekli mumlar hazırlanarak kız evine gönderilir. Bu gecede damadın arkadaşları çoğunluktadır. Kına gecesinde sağdıcın görevi çoktur. Misafirleri sağdıç karşılar, ağırlar. Kız evinden bir grup, oğlan evine "hayırlı olsun"a gelir. Bir odada, sofra ve saz heyeti kurulur. Vakit yatsıyı geçince kına yakma törenine başlanır. Bir tas içinde karılmış kına önce damadın, sonra sağdıcın sağ elinin üç parmağına(yarım el) yakılır. Kına yakılmaya başlarken saz heyeti ve düğünde bulunan gençler "Kına Türküsü" söylerler. Kına yakıldıktan sonra damat ile sağdıç, babanın ve aile büyüklerinin ellerini öperler.Kız Evi:Saç kesme töreni gecesi, oğlan evinden, yine başlarında kaynana olmak üzere kalabalık bir grup kız evine gelir. Karşılama gündüzki gibidir. Gelin kız ile sağdıç el öperler. Gelin kızın avcuna bir parça kına konularak, bunun üzerine bahşişler verilir. Kız evinde eğlence, oğlan evi gittikten sonra daha çok olur. Kızın arkadaşları, etrafını sararlar ve binbir özentiyle ellerine ve ayaklarına kına yakarlar. Kızlar tefçinin eşliğinde kına türküsü söyleyerek geç saatlere kadar eğlenirler. Kız tarafı kına yakanlara haşhaşlı pide, öğme, reçel, peynir, zeytin gibi yiyecekler ikram eder. Oğlan ve kız evinin ileri gelenlerinden birer grup, birbirlerini ziyaret ederek, hayırlı olmasını dilerler.
Gelin Alma: Perşembe sabahı her iki taraf da hareketlidir. Oğlan evinden kız evine bir kamyon gönderilir. Bu kamyona çeyizler yüklenir. Kızın çeyizi sandık, yatak odası takımı, halı, koltuk takımı, battaniye, yatak takımı ve mutfak takımından(tencere, tabak, çatal bıçak takımı, çay takımı, fincan takımı, su takımı, su ve ocak güğümleri, tepsi v.b.) oluşur. Çeyizle beraber kız evinden giden kadınlar, çeyizleri asar ve gelin odasını hazırlar.Gelin hazırlanır, gelin almak üzere oğlan evinin akrabaları ve kaynana kız evine giderler. Gelin kızın babası, yakın akrabaları duvak örterler, görümlük para verirler. Bu tören çok hüzünlü olur. Duvak örtülünce kaynana, gelini arabaya bindirir. Hareket etmeden önce dua okunur. Akrabalar oğlan evine giderler. Oğlan akrabaları ve kayınpeder gelini beklemektedir. Gelin, evin önüne gelince arabadan inmeden bir kurban kesilir. Gelini arabadan kayınpederi indirir. Gelin orada bulunanların elini öper. Duvağı örtülüdür. Oğlan evinin akrabaları el öpme sırasında geline görümlük hediyeler verirler, ziynet eşyası takanlar da olur. Cuma günü öğleden sonra kadın misafirler gelin görmeye gelirler. Kız evi üzüntülü, oğlan evi neşelidir, gülünür, eğlenilir. Böylece düğünün bir kısmı bitmiş olur.El Öpme Daveti:Pazar günü kız evi oğlan evine bir tepsi baklava(Pazar baklavası) gönderir. Baklavayı götüren kadınlar, kadınları öğle yemeğine, erkekleri akşam yemeğine davet eder. El öpme daveti Pazartesi günü yapılır. Bu yemek çok çeşitlidir. Yemekten sonra kahve içilir, kız evinin yeniden aldığı dürüler dağıtılır. Çeyiz İndirme Daveti:El öpme davetinden birkaç gün sonra oğlan evi, kız evinin kadınlarını öğle, erkeklerini akşam yemeğine davet eder. Bu davetin amacı, asılı duran çeyizlerin indirilmesiyle düğünün bittiğini gösterir. İlimizde ayrıca, "imece, aşure, sıra geceleri (gecekler)" gibi gelenekler de vardır.
HAMAM
Hamam Türk kültürel mirasında sosyal olayların kutlandığı yer olarak da önem taşıyor. Afyon'da 'gelin hamamı', 'bebek hamamı', 'damat hamamı' ve 'asker hamamı' gibi gelenekler eski günlerin ihtişamı içinde olmasa da sürdürülüyor. En yaygın gelenek olan gelin hamamına göre gelin ve ailesindeki bayanlar düğünün başında damat tarafının davetlisi olarak hamama giderler. Hazırlanan yemekler göbek taşının üzerinde yenilir ve söylenen şarkılar eşliğinde eğlenilir. Geleneğe göre damadın ailesi tarafından geline havlu takımı ve takunya, akrabalarına ise takunya hediye edilir. Gelinin annesi ise karşılığında damadın ailesine yöresel bir eşarp olan tülbent hediye eder. 1900'lü yılların başlarında da Afyon ve çevresinde gelin kızlar düğünden önce kağnılarla Gazlıgöl Kaplıcasına getirilir, hamamda eğlenilir, yemek yenilirmiş. Afyon il merkezinde bulunan hamamlar içinde Osmanlı döneminin ilk yıllarında yapılmış ve günümüze kadar kullanılagelmiş olanları bulunuyor. Bunlara zamanla yenileri de eklenmiş. Kadın ve erkek için ayrı ayrı, bitişik çifte hamamlar yapıldığı gibi, tek yapılanları da var.

YÖRESEL YEMEKLER:
ÇORBALAR: Sakala çarpan çorba, şehriye çorbası, tarhana çorbası, pirinç çorbası, işkembe çorbası, miyane çorbası.ETLER : Bütüm et, zürbiye, pideli kebap, özbek pilavı, paça, duvaklı hindi, sırtsırta (çifthindi)ETLİ SEBZE YEMEKLERİ : Nohutlu kabak musakka, patlıcan musakka, pırasa musakka, patlıcan böreği, yanı yarma (karnıyarık), patates oturtma, kabak dolma, yaprak dolması.HAMUR İŞLERİ : Mercimekli bükme, ağzı açık, bohça böreği, ocak bükmesi, haşhaşlı katmer, haşhaşlı pide, şepit. Cızdırma, hamursuz, övme, yalınpide, pişi, lokma, cimcik hamuraşı ve ekmek. TATLILAR : Kaymaklı ekmek kadayıfı, baklava, erişte baklavası, hurma baklavası, un helvası, kaymaklı güllaç, palize, su muhallebisi, kaymaklı tel kadayıfı, cücü kadayıf, aşure.
YÖRESEL GİYİM:
Kadın Giysileri : Göynek, şalvar, zıbın, birlak, kuşak, peştamal, alaca, çorap, baş, pullu çiçek, takı, üç etek’dir. Erkek Giysileri : Genellikle efe, kızan ve zeybek giysileri ön plana çıkmaktadır.
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Afyon yöresinde genellikle kırık havalar oynanmaktadır. Aşağı yukarı aynı ritmlerde seyreden oyun- larda kesinlikle ayaklar dizden arkaya bükülerek veya hoplayıp zıplayarak oynanmaz. Ayrıca göbekde hare- ket ettirilmez. Gerdan kırma, omuz silkme (oynatma) gibi hareketler kesinlikle yapılmaz.
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Haşhaş, Kaymak, Afyon Sucuğu, Afyon Mermeri, Çağlayan Mesire Yeri, İscehisar Kayalıkları, Bayat Kilimleri, Hüdai, Gazlıgöl, Dinar ve Sandıklı Kaplıcaları
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Afyon türklerinde sık sık "hisar" sözcüğü geçer. "hisarın bedenleri çevirin gidenleri" Bu hisar sözcüğünün Afyon türklerinde sık sık yinelenmesi nedensiz değildir. Eski adı Akroenos olan şehri Selçuklular uzun süren bir kuşatmadan sonra ele geçirdiler. "Hisar" kuşatma anlamına gelir. Acılarla elde edilen yere "Karahisar" dediler ve orada, kara taşlardan bir kale kurdular. Onaltıncı yüzyılda bölgede afyon yetiştirilmeye başlayınca, Karahisar'ın başına bir de Afyon eklendi ve şehir "Afyonkarahisar"adını aldı.